replika telefon İle Metafizik78 bugün sizlere replika telefon diyorki Evrendeki her töz, bireyseldir. Tümel her zaman Arisroreles ıçm tınunr gerçek ve nesnel olmakla bıılikte bagnmtz varlığa sahip olmayan bir şeydi Aladde ve formdan meydana gelen somur tözler gibi saf tözler de bireylerdi Ancak bu noktada güçlükler ortaya çıkmaktadır: 1) Aristoteles somur tözle» “bireyselleştirici ilke’yi maddede görmektedir. Miç olmazsa genel olarak o.I» en alt tuıün (infimae species) formunun, türün bürün üyelerinde aynı oldu^ mı dıişünmektedir. Bundan, formun bir bireyi diğerinden ayırma işini göreme yeceği ortaya çıkmakta ve bunu yapanın madde olduğu söylenmektedir.<''‘^< Bı durumda sat tözlerin bireysellikleri neye dayanmaktadır? O ancak bir/bn//fd lılığıııj dayanabilir. Tanrı ve Akıllan ayrı en alt türlerin biricik üyeleri olarakö aldıklarında skolastik bilginlerin çıkardıkları mantıksal sonuç da budur. Alici bu. problemi ortadan kaldırmamaktadır. Çünkü bilfiil olarak ancak tek birüyt ye sahip olması mıimkün olmakla birlikte, bir tür, doğası bakımından, birdc^ fa/la üv eyi içine alabilir O zaman bu Akıllardan her biri aynı türün içinde, gff çekte var olmayan, ancak düşünülmesi mümkün olan diğer üyelerden nasıl ayn l.ıCjM.ırdıı.»
onl.ırın mıcidelerini, yani “kendisi bakımından bilinemez aljnr^<>^>‘ kabul et-mekre rarmin edici olmayan bir şey vardır. Bu bizi, saf rö/lerin dışında dünyada mevcut en gerçek şeyler olan bireş'lerin ram olarak bilinebilir olmadıkları paradoksal sonucuna götürmektedir.
Bu güçlükleri daha derinlemesine incelememiz gerekir- 1) Arisroteles'in maddede bireyselleştirme ilkesini görme eğilimi, zihninin ramamen “infımae species’ kavramının hâkimiyeti altında bulunmasından ileri gelmektedir. Bu görüşe göre varlıklarda sabit nitelik birleşimleri vardır. Bunlar kendilerinde bulundukları tüm bireylerin doğasının özünü teşkil ederler ve doğanın korumaya ve devam ettirmeye çalıştığı da yalnızca bu niteliklerdir. Daha az öneme ve devamlılığa sahip olan bürün diğer ayrımlar, torm adını almaya kıyık değildirler ve aynı bir formun farklı bir madde ile birleşmesinin sonucu olarak ele alınlılar. Yalnız bit türün bireylerinin çokluğunun kaynağı, saf maddede bulunmaz; nitelik kazanmış maddede bulunur. Bu çokluğun nedeni, türsel formun tek bir gerçekleşmesi için gereken maddeden daha fazla miktarda maddenin var olmasıdır.üö) İnsan formu belli bir tur et ve kemikle birleşir. Ancak ayrıca eğer formun kendileriyle birleştiği iki et ve kemik parçası, nitelik bakımından aynı iseler, ilk maddenin parçaları oldukları durumdan daha fazla iki ayrı insanı meydana getiremezler, (ânların nitelik, yani form bakımından farklı olmaları zorunludur. Sokrares ve Kallias, türsel formları bakımından birbirlerinin aynı olmakla biılikte maddelerinin formu bakımından birbirlerinden farklı olmak zorundadırlar. Bu düşünce çizgisini izlersek, bireyin özünün, türsel formun dışında, faiklı birevlerin kendilerinden yapılmış oldukları maddelerinde var olan farklılıklardan ileri gelen diğer bazı kalıcı özellikleri içerdiği anlayışına varmış oluruz. Ve Aristoteles’in sisteminde formla erek arasındaki karşılıklı bağıntıyı göz önüne alırsak, her birevin ereğinin sadece türüne ilişkin mükemmelliği elde ermek değil, aynı zamanda bireysel formııium belirlediği özel biçimde onu gerçekleştirmek olduğunu düşünmemiz gerekir. Ancak Aristoteles'in konuyu bu biçimcie düşünmüş olması ;iz muhtemeldir.
2) (^"eşitli pasaflarda Aristoteles, bireylerin nasıl bilinebileceğine ilişkin soruna bir çözüm teklif ermektedir: a) O, bireylerin tanımlanabilir olmamakla birlikte sezgisel düşünce veya algı yardımıyla - “bu
dir. Bilimin soyurlayıcı vc çıkarsamacı (discursive) yönrcmi dışında uim dopjMnı rck bir fiille kavrama imkânını veren daha somut ve daha dan kavrama fiilleri vardır. Aristoteles burada önemli bir noktaya, bireyl^^^^ neğin kişiler hakkındaki bilgimizin bir tümel önermeler biçimi altında verij^ diği ve böyle bir biçimde tam olarak ifade edilemeyeceği olgusuna dikkati mekredir. Ancak o hiçbir yerde sezgisel düşünceye ilişkin bir teoriyi, bu sezcısel düsünceve izafe ettici başka işlevlerle - bilimin ilk ilkelerinin bibici.
sezgisel düşünceye izafe ettiği başka işlevlerle - Liıımnıı hk iikcicumiii o/lerin, basit tözlerin bilgisi - bağlantı haline sokacağı bir teoriyi gel işti rmemdi redir.<^»*^> b) Başka bir yerdd^‘'> Aristoteles Kırklı bir çözüm vermektedir: Tüniç liri bilgisi ancak bilkuvve olarak var olmak bakımından, yani bir bilim adam, nm. biliminin konusunu düşünmediğinde zihninde var olması bakımından bil gidır. Bilfiil bilgi ise bireyin bilgisidir. Veya yine nasıl ki görme, doğrudan doj rüya “bu renk' i görme olup, ancak Im renk, bir renk olduğundan genel olaral rengi görmeyse, aynı şekilde gramer bilgisi de doğrudan doğruya “bu alfa”nn bilgisi olup, ancak dolaylı olarak “alfa’ nm bilgisidir. Bu iddiada doğruluk pa\ vardır. Aristoteles’in kendi örneğini alırsak, bilfiil gramer bilimi, bir tümel yasa lar dizisini kavramakla yetinmez. Kelimenin tam anlamında gramerbilimci ola rak düşünen, özel bir pasajı yorumlayan bilgindir. Bu bilim için geçerli olar bütün bilimler için de geçerlidir. Daha da ileri gidebilir ve bilfiil bilimsel bilg nin hiçbir zaman özel hallerinden ayrı olarak tümellerle meşgul olmadığını, ar cak özel hallerinin tümelleri olarak tümeller ile ilgilendiğini söyleyebiliriz. Gı nrl bir yasayı, algı veya hayalgücü ile bu yasa içine giren özel haller hakkınö belli bir bilinç olmaksızın tasarlamak imkânsızdır. Özel haller tamamen gözde ka)'bedildiğinde yasa artık gerçek bir bilginin konusu değildir; o ancak özel ha leıle ra/e bir temasın sonucu yeniden canlılık kazanacak veya Aristoteles’in d diği gibi bilfiil hale gelecek olan uygun bir “memoria rechnica’ dır.
Ancak bununla bütün güçlük bertaraf edilmiş olmamaktadır. Çünkü öz halleri konu olarak almakla birlikte, bilimsel çalışma onlarla tamamen özel c malan bakımından ilgilenmez. Bilim adamı onları bir tümelin örnekleri (insraı ces) olarak ele alır ve bireysel doğaları arasındaki farklılıklara ancak belirsiz b rar/da dikkat eder. Onların uygun bilgisi için bilim kadar algı ve sezgisel düşül ce de gereklidir.
Aristoteles’in Z kitabında şeylerin tözsel öğesini teşkil eden şeyin ne oldıı^ sorununa ilişkin uzun tartışma, onun form veya öz olduğu ifadesi ile biteıd^^ Aristoteles’in yaklaşım tarzı şudur: Tözün ana bir
ARİSTOTELES’İN METAFİZİĞİ
bıdır. örneğin “gök niçin gürler?”, “bu rıığla ve raşlar niçin bir evi meydana gc-firmekredirler?” Bütün bu durumlarda bir nedeni aramaktayız. Bu neden, soyut bir biçimde söz ermek gerekirse, bir özdür. Ancak bazı durumlarda, örneğin bir ev (veya genel olarak yapılmış şeyler) söz konusu olduğunda nesnenin tâbi olduğu erektir. Başka bazı durumlarda (örneğin gök güılemesinde) o, hareket ettirici nedendir. Sorumuz her zurnan şudur: “Maddeyi özel, belli bir şey kılan nedir?” Cevabı ise şudur: “Bu özel şeyin özünün varlığı!” Bu öz, bu şeyde ne onun maddi öğelerine eklenen başka bir öğedir, ne de bu öğelerden meydana gelen bir peydir. O, bazı öğeleri et, diğerlerini bir hece kılan şeydir.
Aristoteles’in burada özel olarak üzerinde ısrar ettiği nokta, özün ne diğer maddi bileşenlerin (components) yanında var olan bir bileşen, ne de bizzat kendisi bu maddi bileşenlerden ibaret olan bir şey olarak düşünülmemesi gerektiğidir. Onu birinci biçimde ele alırsak, özün maddi bileşenlerle nasıl birleştiğini açıklamak üzere bir başka yapı ilkesine ihtiyacımız olacaktır. İkinci biçimde ele aldığımızda ise özü teşkil etmek üzere bu bileşenlerin nasıl birleştiklerini bilmek isteyeceğiz. Başka deyişle özle ilgili olarak yine daha önce somut şeyler hakkında sorduğumuz sorunun kendisini sormak zorunda kalacağız: Onu o şey yapan şey nedir? Kendimizi öz hakkında her türlü mater)'alist anlayıştan uzak tutmamız ve onu somut şeyin yapı ilkesi olarak ele almamız gerekir. Platon’un, İdealar teorisinde Sokrates-öncesi filozofların materyalist görüşlerine karşı bu nokra üzerinde kâfi derecede ısrar ettiği düşünülebilir. Ancak Aristoteles’in Platoncu aşkın form öğretisini reddederken kendisinin inandığı içkin formun aynı ölçüde madde-dışı doğası üzerinde ısrar ermiş olması doğrudur.
Aristoteles’in özün “bir şeyin varlığının nedeni, dolayısıyla onun tözü nedir?” sorusunun cevabı olduğunu söylerken, bu cevabın soyut bir cevap olduğuna işaret etmesi dikkate değer. Bu et ve kemikleri bir insan, bu tuğla ve taşları bir ev, bu bulurları gürleyen bulurlar kılan şeyin ne olduğunu sorduğumuzda, onun “bu insanın, bu evin, bu gök gürültüsünün özünün varlığı” olduğunu söylemek şüphesiz doğrudur. Ancak bu cevap bizi ileri götürmez. Aristoteles, öz olarak soyut bir tarzda tasvir ettiği şeyin, somut olarak göz önüne alındığında bazen ereksel, bazen fail bir neden olduğunu söyleyerek daha gerçek bir açıklamanın yolunu açar. Normal olarak o, ereksel bir nedendir. Bu er ve bu kemiklerin bir insanı meydana getirmesinin nedeni, onların insan formuna, insan ruhuna sahip olmalarıdır. Ancak şeylerin daha derinlikleıine inen bir cevap şu cevaptır: “Çünkü onlar, insanın kendisi için var olduğu ereklere, yani entelektüel ve ahlaki erkinliğe hizmet edecek bir biçimde organize olmuşlardır.” Biyolojisinde Aristoteles sürekli olarak yapıyı işlevle açıklamaya çalışır. Aynı durum, yapılmış olan şeylerle ilgili olarak da geçerlidir: Bu tuğla ve taşları bir eve dönüştüren nedir? “Onların canlı varlıklar ve mallar için bir korunak” ödevi görebilecek bir
replika telefon sundu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder