14 Temmuz 2015 Salı
replika telefonlar ve insan ile mahşer990
replika telefonlar ve insan ile mahşer990 sizlere en güzel yazıları yaan replika telefon diyorki Lütfen onu bana içirme, lütfen Tom Cullen’a zehir içirme, babam |.,n öldüren şeyin beni de öldüreceğini söyledi, beni öldürme..., Pepto-Bismol şişesinin hâlâ elinde olduğunu gördü. Hemen attı ellerini Tom'a gösterdi. İshali kendi kendine geçmek zorundaydı, /^teşekkürler, Julie.Tom ağlayarak verandanın basamaklarından indi. “Özür dilerim,” yedefalarca tekrarladı. “Özür dilerim, Tom Cullen çok üzgün.” girlikte anacaddeye döndüler... ve bakakaldılar. Her iki bisiklet de ters ^utiiştü. Lastikleri yarılmıştı. Çantalarındakiler dört bir yana saçılmıştı.Tam o sırada bir şey, Nick’in yüzünün yakınından hızla geçti, Nick Ijiıuhissetmiş, Tom ise çığlık atarak kaçmıştı. Nick ne olduğunu anlama-an olduğu yerde durup etrafına bakındı. Doğru anda doğru yere lıjtjııştı, namlunun ikinci kez parladığını son anda gördü. Pratt öteli’nin jıdci katında bir pencereden ateş ediliyordu. Hızlı bir iğne gibi bir şey,
\icfin gömleğinin kolunu yırttı.Hemen dönerek Tom’un peşinden koştu.Julie'nin tekrar ateş edip etmediğini bilmesine imkân yoktu; Tom’a atiğinde emin olduğu tek şey ikisinin de vurulmadığı gerçeğiydi. En jmdan o korkunç kızdan kurtulduk, diye düşündü, ama bu, sadece bir sü-tîeine geçerli olacaktı.
Oakşam Pratt’in beş kilometre kuzeyinde bir ahırda uyudular. Tom kâ-İBgördiiğii için sık stk uyandı ve hâlâ rüya görmediğinden emin olmak için Itfi uyandırdı. Ertesi sabah saat on bir civarında luka’ya vardılar; Spor ve Ikillct Dünyası adında bir mağazada güzel iki tane bisiklet buldular. En Julie ile olan karşılaşmalarının etkisini üzerinden atmakta olan jSibdilerini tekrar donatmak için en geç ayın on dördünde varacaklarını il Great Bend’e kadar bekleyebileceklerini düşünüyordu.
' Ama 12 Temmuz günü saat üçe çeyrek kala, gidonda bulunan ve sol hemen önüne monte edilmiş dikiz aynasında bir pırıltı dikkatini Durdu (hemen arkasından hayaller kurarak gelmekte olan Tom aya-' i Nick neredeyse fark etmedi bile) ve omzunun üzerinden riemen arkalarındaki tepenin gerisinden gözünü okşa
yan ve kamaştıran bir gündüz yıldızı gibi çıkmıştı... Nick gördüğüne makta güçlük çekiyordu. Bir Chevy kamyonet, sevgili Detroiı ulaşıcı aracı, 281. Karayolu’nun üzerinde kalmış araçlar arasında slalom yapara); yavaşça ilerliyordu.
Yanlarına gelince sağa çekti (Tom deli gibi el sallıyordu amaNicit bacaklarının arasında bisikletiyle olduğu yerde donmuş bir halde dikilme, ye devam ediyordu) ve durdu. Nick’in, sürücünün başını uzatmasından önceki son düşüncesi, direksiyondakinin gözleri zalimce parlayan, dudakları zafer dolu, iğrenç bir sırıtışla gerilmiş Julie Lawry olduğuydu. Elinde daha önce onları öldürmeye çalıştığı silah olacaktı ve bu yakın mesafeden ıskalaması söz konusu bile değildi. Yaralı bir kadının gazabıyla cehennemde-kiler bile boy ölçüşemezdi.
Ama başını uzatan, kafasında mavi kadifeden şeridinin gerisine bir tüy takılmış hasır bir şapka olan, gülümsediğinde yüzünde hoş çizgiler beliren, kırk yaşlarında bir adamdı.
Ve ağzından şunlar döküldü. “Aman Tanrım, sizi gördüğüme çok mutlu oldum mu çocuklar? Evet, galiba oldum. Atlayın da nereye gideceğimize bakalım.”
Nick ve Tom, Ralph Brentner ile böyle karşılaştı.
Kafayı sıyırıyordu... anlamıyor musun bebeğim? Düşününce,
Huey “Piyano” Smith’in bir şarkısından bir kısım olduğunu hatırladı. Epey eskiydi. Geçmişten bir patlama. Huey “Piyano” Smith, devamı nasıldı? Ah-ah-ah-ah, lay lay... nay noy nay... ah-ah-ah-ah... Huey “Piyano” Smith’in zekâsı, bilgeliği ve sosyal yorumu.
“Sosyal yorumu s.keyim,” dedi. “Huey ‘Piyano’ Smith, benim zama-önceydi.”
V Rivers seneler sonra Huey’un şarkılarından birini kaydetmiy !) Zatürree ve Sümüklü-Mümüklü Grip.” Larry Undervvood
yçoknet hatırlıyordu ve duruma çok uygun olduğunu düşündü. Sevgi-Rivers. Sevgili Huey “Piyano” Smith.
Tabii ya altmışlar, ne güzel günlerdi onlar. Altmışların ortaları, son-Çiçek Çocuklar. Gene için temizlenmek. Pembe çerçeveli gözlükleri ^l^atırolası Brillo kutularıyla Andy Warhol. Velvet Underground. Yaratı-■ınYorba Linda’dan Dönüşü. Norman Spinrad, Norman Mailer, Norman Hıomas,Norman Rockvvell ve Bates Otel’den sevgili Norman Bates, heh-jjl,.lıeh. replika telefonlar Oylan boynunu kırdı. Barry McGuire çatlak sesiyle “The Eve Of TfSiruction’T söyledi. Diana Ross, Amerika’daki bütün beyaz gençleri bi-Ijjlendirdi. Tüm o muhteşem gruplar, diye sersemce düşündü Larry, bana [lınıışları verin ve seksenleri kıçınıza sokun. Rock and roll söz konusu ol-;jîundaaltmışlar, son altın çağdı. Cream. Rascals. Spoonful. Vokallerde daceSlick, gitarda Norman Mailer ve davulda sevgili Norman Bates ve iıiplane. Beatles. Who. Hepsi...
Düştü ve başını vurdu.
Dünya bir anda karardı, ardından yine aydınlandı. Elini şakağına gö-âJüveparmak uçlarında kan olduğunu gördü. Umurunda bile değildi. O ;sitak ve muhteşem altmışlı yıllarda dedikleri gibi, ne olmuştu yani? Ön-ıtihaftayı uyanamadığı kâbuslarla geçirmesinin ve en iyi zamanların, iıklarmm boğazına takılıp daha öteye gidemediği anlar oluşunun ya-îiKİadüşüp başını vurması neydi ki Tanrı aşkına? İnsan kendi çığlığının isiyle uyandığında çok daha fazla korkuyordu.
Rüyasında kendini tekrar Lincoln Tüneli’nde görüyordu. Arkasında ııivardı, ama rüyasındaki Rita değildi. Şeytanın ta kendisiydi ve yüzün-byıksız bir sırıtışla Larry’yi takip ediyordu. Kara Adam yürüyen ölü de-P,çok daha beter bir şeydi. Larry kâbuslara özgü o yapışkan yavaşlık-'ibşuyor, görülmeyen cesetlere takılıyor, gitmeleri gereken yerler olduğu ‘“ilıiedonmuş trafikte kalmış ve mezarları haline gelmiş arabalarının için-
doldurulmuş hayvanlarınkine benzer camlaşmış gözlerle ona bak-%olduklarmı hissedebiliyor ve koşmaya devam ediyordu ama karan-'■'‘'îbile görebilen o kara büyücü, kara şeytan amansızca onu takip eder-
Stephen King
ken kaçmanın ne yaran vardı? Kara Adam bir süre sonra ona seslenmgy başlıyordu: Hadi Larry, hadi, birlikte yapacağız Laarry...
Kara Adam’m nefesini omzunda hissediyor ve o an uyanmaya çal, yor, kâbusundan kaçıyor ve çığlığı, sıcak bir kemik parçası gibi boğazı,,^ takılıyor ya da ölüleri bile uyandıracak bir şiddetle kurtuluyordu.
Kara Adam’m hayali gündüzleri belirsizleşiyordu. Sadece gece me. saisinde çalışıyordu. Gündüzleri Koca Yalnız, ona musallat oluyor, keskin dişleriyle durmak bilmeyen bir kemirgen -belki bir sıçan veya sansar-gj, bi beynini yiyordu. Gündüz vakti düşünceleri daha çok Rita üzerinde yoğunlaşıyordu. Sevgili Rita. Hayalinde onu yattığı yerde defalarca çeviriyor, şaşkınlık ve acı içinde ölmüş bir hayvanınkine benzeyen kısık göz-lerini, bir zamanlar öptüğü ancak artık yeşil, bayat kusmukla dolu olan ağzını görüyordu. Ne kadar da kolay ölmüştü. Gece yansı, paylaştıklan kahrolası uyku tulumunun içinde. Oysa kendisi şimdi...
Eh, keçileri kaçırıyordu. Öyleydi, değil mi? Olan buydu. Kafayı sıyırıyordu.
“Sıyırıyorum,” diye inledi. “Ah, Tanrım, deliriyorum.”
Hâlâ mantıklı düşünen bir tarafı, bunun doğru olabileceğini, ama şu an yaşadığının aşırı sıcağın etkisi olduğunu söylüyordu. Rita’nın başına gelenlerden sonra motosiklet kullanamaz olmuştu. Yapamamıştı, bir tür zihinsel engellenme gibiydi. Kendini sürekli otoyola yapışmış, kanlar içinde kalmış halde görüyordu. Bu yüzden motosikleti bir yerde bırakmıştı. 0 günden beri replika telefonlar yürüyordu. Kaç gün olmuştu? Dört? Sekiz? Dokuz? Bilmiyordu. Hava sıcaklığı o sabah saat ondan beri otuz derecenin üzerindeydi, saat neredeyse dörde geliyordu ve başında bir şapka bile yoktu.
Motosikleti kaç gün önce bıraktığını hatırlamıyordu. Önceki gün değildi, evvelki gün de değildi herhalde. Hem ne önemi vardı ki? Motosikletten inmiş, vitese takmış, gazı çevirmiş ve freni bırakmıştı. Motosiklet, kendini titreyen ellerinin arasından bir derviş gibi kurtarmış ve Con-cord’un hemen doğusunda, 9. Karayolu’nun üzerinde bir yerde delice homurdanarak bankete yönelmişti. Motosikletini öldürdüğü kasabanın isminin Gossville olabileceğini düşündü, ama bunun da bir önemi yoktu. Gerçek, motosikletin artık işine yaramadığıydı. Aleti saatte yirmi kilometreden daha hızlı kullanmaya cesaret edememiş ve o yavaşlıkta ilerlerken
fabasan gibi hayallere kapılarak motosikletin üstünden savrularak sini kıracağını, kör bir virajı dönüp hemen ötesinde kalmış bir kam-F çarpacağım ve aniden bir alev topuna dönüşeceğini dü-
f başlamıştı. Bir süre sonra kahrolası hararet lambası yanmıştı, yanmıştı ve kırmızı ışığın hemen üzerinde küçük ve sade harflerle yazdığını görür gibi olmuştu. Motosikleti kullanmaktan zevk L rüzgârı yüzünde hissetmekten ve asfaltın ayaklarının altından hız-pyıp gidişini izlemekten hoşlandığı anlar olmamış mıydı? Olmuştu.
Jj, onunla birlikteyken, kısık bir çift göz ve kusmukla dolu bir ağız ha-pjdönüşmesinden önce çok keyif almıştı.
Böylece motosikleti yabani otlarla dolu oluğa gönderdikten sonra yo-jjıtenarma gitmiş ve her an tekrar yola çıkıp ona saldıracakmış gibi lem-ijjliamaaynı zamanda dehşet içinde ardından bakmıştı. Hadi ama, diye jjşânnıüştü. Hadi artık hareketsiz kal, kahrolası. Ama motosiklet uzun y,süre durmamıştı. Arka tekerleği faydasızca dönerek homurdanmış, aç jıciri. geçen sonbaharda düşen yapraklan yutup savurmuş, acı kokulu, ülıvîiengi toprakları püskürterek çılgınca debelenmişti. Egzozundan ma-jtHiduman çıkıyordu. Ve o zaman bile abartarak motosiklette doğaüstü i^îûç olduğunu, mezarında doğrulup onu çiğneyeceğini düşünmüştü. Ya tkolacaktı ya da bir gün yaklaşan bir motor sesi duyup arkasına baka-jtvî bir türlü teslim olmak ve hareketsiz kalmak bilmeyen kahrolası mo-liletinin otoyol üzerinde yüz yirmi kilometre süratle kükreyerek üze-aıie, arkasında beline sarılmış, yüzü tebeşir beyazına dönmüş, gözleri ili saçları kış ortasındaki mısır replika telefonlar püskülleri kadar kuru olan Rita Blake-soreolan Kara Adam’la kendisine doğru geldiğini görecekti. Sonra mo-iîiiayet son çırpınışların ardından susup hareketsiz kalmış ve Larry, ifparçası koparılmış gibi hüzünle ona bakmıştı. Motosiklet olmayınca illide sessizliğe karşı kullanabileceği bir silah da kalmamıştı ve sessizlik, »anlamda bir kaza sonucu ciddi bir şekilde yaralanmak veya ölmek kordan çok daha beterdi. O günden beri yürüyordu. 9. Karayolu üzerin-*yer alan, içlerinde anahtarları üzerinde motosikletlerin vitrinlerinde '“'Plendiği galeriler olan birkaç küçük kasabanın içinden geçip gitmişti, “■iîınoiosikletlere fazla uzun süre bakarsa gözünün önünde yol kenarında , ‘"'‘iibmnın oluşturduğu bir gölde yatar hali son derece canlı bir şekilde,
Stephen King
Charles Band’in bazen korkunç bazense büyüleyici olabilen, insanlar,^ koca kamyonların tekerlekleri altında öldüğü veya iç organlarında besiç nip büyüyen esrarengiz böceklerin irileşip dışarı çıkmasıyla vücutları pa^. çalanarak geberdiği korku filmlerinden bir sahne gibi canlanıyor ve ses. sizliğe dayanmaya çalışarak, titreyerek, solgun bir yüzle oradan uzaklaşı. yordu. Dudağının üstünde ve şakaklarında minik ter damlaları beliriyor dönüp tekrar bakmamak için çaba gösteriyordu.
Kilo vermişti, vermese şaşırırdı zaten. Her gün şafaktan günbatmu. na dek durmaksızın yürüyordu. Uyumuyordu. Kâbuslar onu saat dörtciva-rmda uyandırıyor, kalkıp Coleman lambasını yakıyor ve dibinde durarak güneşin doğmasını bekliyordu. Hava önünü göremeyeceği kadar kararana dek yürüyor ve ardından bir kaçak gibi sinsice, aceleyle kamp kuruyordu, Kampı kurduktan sonra kokain içip yatmış bir adam gibi yarı uyanık yatıyordu. Ah bebeğim, salla, kıvır, yuvarlan. Bir kokainman gibi az yiyordu; hiç açlık hissetmiyordu. Ne kokain ne dehşet iştaha iyi geliyordu, Larry, Kaliforniya’daki o uzun partiden beri kokaine bulaşmamıştı, ama her an dehşet içindeydi. Ağaçlar arasındaki bir kuşun ötüşü tüylerini ürpertiyordu. Bir başka hayvan tarafından avlanan bir hayvanın ölüm çığlığı onu yerinden sıçratabiliyordu. Zayıflığı ve sıskalığı geçmiş, bir deri bir kemik kalmıştı. Şimdilerde ise bir deri bir kemik halinden anormal erime safhasına geçme arasındaki mecazi (veya metabolizmaya ait) çilin üzerindeydi. Sakal bırakmıştı. Rengi saçlarının iki ton açığıydı ve çarpıcı bir görünümü vardı. Gözleri iyice çukura kaçmıştı; kapana kısılmış küçük, umutsuz bir hayvanın gözleri gibi yuvalarında parlıyorlardı.
“Kafayı sıyırıyorum,” diye inledi tekrar. Çatlak sesindeki yoğun ümitsizlik onu dehşete düşürdü. O kadar kötüleşmiş miydi? Bir zamanlar başarılı bir şarkıya imza atmış, kendi döneminin Elton John’u olmayı hayal eden... vay canına, Jerry Garcia buna nasıl da gülerdi... hayata umutla bakan bir Larry Undervvood vardı. O adam şimdi New Hampshire’ın güneydoğusunda bir yerlerde, 9. Karayolu üzerinde sürünürcesine ilerleyen âciz bir yaratığa dönüşmüştü. Diğer Larry Undervvood’un bu sürüngenle kesinlikle işi olmazdı. Bu...replika telefonlar yarın devam edecek..
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder