14 Temmuz 2015 Salı

replika telefonlar ve insan ile mahşerim30

 replika telefon


replika telefonlar ve insan ile mahşerim30 bugün yine sizlere replika telefon yazdı ve replika telefonlar dediki Joe önce bıçağa, ardından ona baktı. İfadesindeki vahşilik, en azından için kaybolmuştu. Aslında sadece oyuncak ayısını veya kendisini gü-hissettiği battaniyesini isteyen küçük bir çocuktu. Nadine, onu bıçak-3yırmak için bunun uygun bir an olabileceğini düşündü. Başını kararlı jjfifadeyle iki yana sallaması yeterliydi. Ama sonra ne olacaktı? Joe bağıra-^ mıydı? Deli asker görüş alanından çıktıktan sonra arkasından bağır-jıişn. Dehşet ve hiddetle, bütün gücüyle çığlıklar atmıştı. Uyku tulumunda-hadamla ilk karşılaşmalarının çığlıklar eşliğinde olmasını istiyor muydu? “Benimle gelecek misin?”
Joe başını salladı.Pekâlâ,” dedi Nadine yavaşça. Joe hemen eğilip bıçağı aldı. Birbirlerine sokulup uyudular. Joe, Nadine’in müdahalesine duyduğu tızgmlığı en azından o an için unutmuş gibiydi. Kollarını güvenle ona do-ijjnıştı. Nadine karnında yine o tanıdık ağrıyı hissetti, aşırı fiziksel eforun açtığı ağrılardan çok daha derindi. Kadınlara özgü bir ağrıydı ve bu ionudayapılabilecek hiçbir şey yoktu. Uyudu.
Sabahın erken saatlerinde -saat takmıyordu- üşümüş, kaskatı olmuş ıtdehşete düşmüş bir halde uyandı. Joe’nun uyumasını bekleyip adamın ifflina giderek uykusunda boğazını kestiğine dair ani bir korku duydu. Joe'nun kollan ona dolanmış değildi. Kendini çocuktan sorumlu hissedi-jordu,dünyada bulunmayı istememiş bütün küçük çocuklar için aynı his sffikonusuydu, ama Joe korktuğunu yaptıysa artık Nadine'i yanında bula-Myacaktı. Bu kadar kayıptan sonra bir başkasının canını almak, affedil-®zbirgünahtı. Ve yardım almadan Joe ile daha fazla yalnız kalabilece-İiııi de zannetmiyordu; onunla bir arada olmak, sinirli bir aslanla aynı ^feste bulunmak gibiydi. Joe da bir aslan gibi konuşamıyordu (ya da ko-'“puyordu); sadece küçük, kayıp çocuk sesiyle kükrüyordu.
Doğrulup oturunca çocuğun hâlâ yanında olduğunu gördü, Uyk^j,^ da ondan biraz uzaklaşmıştı, hepsi buydu. Başparmağını ağzına alrm^ çağı göğsüne bastırmış, cenin pozisyonunda yatıyordu.
Yarı uyur halde otlara doğru yürüyüp işedi ve battaniyeye geri^^^ dü. Ertesi sabah kalktığında gece uyanıp uyanmadığından emin olamaj Belki hepsi bir rüyaydı.
Rüya gördüysem bile hepsi güzel rüyalardı herhalde, diye düşündü Larry. Hiçbirini hatırlamıyordu. Kendini yine eskisi gibi hissediyor ve bu. günün güzel bir gün olacağını düşünüyordu. Bugün okyanusu görecekti Uyku tulumunu yuvarlayıp bisikletin arkasına bağladı. Sırt çantasını a|. mak için geri döndü... ve durdu.
Verandanın basamaklarına doğru uzanan beton bir yol replika telefonlar vardı ve her iki tarafı uzun, yemyeşil otlarla kaplıydı. Sağ tarafta, verandanın hemen dibindeki çiğ düşmüş otlar ezilmişti. Çiyler buharlaşınca otlar yine dikle-şecekti ama şu an ayak izleri hâlâ bariz bir şekilde görünüyordu. 0 bir şehir çocuğuydu, iz sürmekten anlamazdı (Hunter Thompson’ı James Feni-more Cooper’a tercih ederdi) ama biri büyük biri küçük iki çift ayak izi olduğunu fark etmemek için kör olmak gerekiyordu. Gece bir ara gelip ona bakmışlardı. Bir anda ürperdi. Sinsice, sessizce yaklaşabilmeleri hoşuna gitmemişti. Korkunun geri gelmesi ise daha da sinir bozucuydu.
Yakın zamanda ortaya çıkmazlarsa ben çıkmalarını sağlamaya çalışacağım, diye düşündü. Bunu yapabileceğini düşünmek bile kendine olan güveninin büyük bölümünü geri getirdi. Çantasını sırtına astı ve yola koyuldu.
Öğle vakti Wells’teki 1. Karayolu’na ulaştı. Yazı tura attı, yazı geldi, Tozlu yolda parlayan parayı olduğu yerde bırakarak güneye döndü. Joe. parayı yirmi dakika sonra buldu ve bir hipnozcunun kristaliymiş gibi gözlerim ayırmadan baktı. Parayı ağzına atınca Nadine hemen tükürmesini istedi.
Larry üç kilometre sonra onu ilk kez gördü. Koca mavilik, o gün tembel ve yavaştı. Long Island’m ötesine uzanan mavilikten tamamen farklıydı. Okyanusun o kısmı, bir şekilde kaygısız, neredeyse evcilleşmiş görünüyordu. Burada ise rengi koyu maviydi ve dalgalar kıyıdaki kayalara birbiri ardına, şiddetle çarpıyordu. Yumurta akı kadar yoğun köpükler havaya sıçrıyor, ardından tekrar düşüyordu. Dalgalar kesintisizce kükrüyordu.
Ibisikletinin destek ayağını indirdi ve açıklayamadığı bir heye-
; pkyanusa doğru yürüdü. Varmıştı, denizin karayla birleştiği yere i^tj. Burası doğunun sonuydu. Burası karanın sonuydu.
■ /ayakkabıları tümsekler ve sazlıkların etrafında biriken sulara gö-■llı;rek çamurlu bir tarladan geçti. Zengin, bereketli bir deniz kokusu ^1 Kıyıya yaklaşırken ince toprak örtüsü yok oldu ve granitin çıplak kendini gösterdi, Maine’in nihai gerçeği olan granit. Martılar .ıjlıklar atarak masmavi, berrak gökyüzünde uçuyordu. Daha önce hiç |^);jıdarçok kuşu bir arada görmemişti. Onları izlerken beyaz güzellik-^inerağmen martıların leş yiyiciler olduğunu anladı. Aklına gelen bir ^,nraki düşünce dile getirilemeyecek kadar korkunçtu, ama uzaklaştıra-^danzihninde tamamen belirdi: Son günlerde didikleyecek malzeme )ol olmalı.
Tekrar yürümeye başladı... ayakkabıları şimdi güneşin kuruttuğu ka-ı,jlann üzerinde gıcırdıyordu. Kayaların arasındaki çatlaklarda, kabuklu jeniz hayvanları vardı. Martıların, içlerindeki yumuşak ete ulaşabilmek ^■ijyüksekten kayaların üzerine bıraktığı hayvanların kabukları, şarapnel jBçaları gibi etrafa saçılmıştı.
Bir dakika sonra çıplak burunda dikiliyordu. Denizden esen rüzgâr sabütün gücüyle çarpıyor, alnına düşen gür saçlarını havada savuruyor-lı Yüzünü rüzgâra, mavi havanın o keskin, temiz, tuzlu kokusuna doğru iıldırdı. Cam gibi mavi yeşil dalgalar yavaşça kıyıya yaklaşıyor, deniz tasni yükseldikçe tümsekleri belirginleşiyor, tepe noktalarında önce bir iöpiikkıvrımı beliriyor, ardından genişliyordu. Zamanın başlangıcından fflolduğu gibi intihar edercesine kayalara çarpıp kendilerini, aynı za-Mdakaranın çok çok minik bir parçasını yok ediyorlardı. Su, son bir yıl oyularak oluşmuş, yarı batık kaya kanalının derinliklerine doğru ietierkenöksürüğe benzer, sarsıcı bir gürültü çıkarıyordu.
Önce sola, ardından sağa baktı ve aynı şeyin her iki yönde de göz Mdiğince gerçekleşmekte olduğunu gördü... dalgalar, köpükler, sıçra-«ısular ve nefesini kesen sonsuz renk.
Karanın sonundaydı.
Kendini biraz zayıf düşmüş hissederek kayanın kıyısına oturup ttnnı aşağı sarkıttı. Orada en azından yarım saat oturdu. Deniz ha-
Stephen King
vasi iştahını açınca çantasını karıştırıp öğle yemeğini çıkardı ve j, yedi. Sıçrayan sular, kot pantolonunun paçalarını ıslatmıştı. Kendj^j mizlenmiş, tazelenmiş hissediyordu.
Çamurlu tarladan geri dönerken kendi düşüncelerine öylesine (jg| mıştı ki yükselen çığlığın yine martılardan geldiğini zannetti. Bu çığ|,v bir insandan geldiğini büyük bir korkuyla anladığında başını göğe kald,^ mıştı bile. Bir savaş çığlığıydı.
Bakışları hızla aşağı indi ve genç bir çocuğun, bacak kasları şişerej^ yolun karşısından ona doğru koşmakta olduğunu gördü. Bir elinde biiyo), bir kasap bıçağı vardı. Şortu dışında üzerinde hiçbir şey yoktu, bacaklar, böğürtlen çalılarının sebep olduğu çiziklerle doluydu. Arkasında, yol,,,, karşısındaki çalılar ve ısırganotları arasından çıkan bir kadın vardı. Sol. gun görünüyordu, gözlerinin altında koyu renk halkalar vardı.
“Joe!” diye haykırdı ve ardından koşmaya başladı. Acı çekiyor gibj görünüyordu.
Joe hiç duraksamadan koşmaya devam etti. Çıplak ayaklan, etrafa çamur parçaları saçıyordu. Suratı, bir katilin sırıtışıyla gerilmişti. Güneş, başının üstüne kaldırdığı kasap bıçağından yansıyordu.
Beni öldürmeye geliyor, diye düşündü Larry bu fikirle afallayarak. Bu çocuk... ona ne yaptım ki?
“Joe!” diye bağırdı kadın bu kez daha yüksek, ümitsiz bir ses tonuyla. Joe aradaki mesafeyi kapatarak koşmaya devam etti.
Larry tüfeğini bisikletinin yanında bıraktığım düşünecek fırsatı anca buldu. Çocuk üzerine çullanıverdi.
Çocuk bıçağı geniş bir yay çizerek indirirken Larry nin felcinden replika telefonlar eser kalmamıştı. Yana bir adım attı ve hiç düşünmeksizin sağ ayağını kaldırarak tekmesini çocuğun diyaframına gömdü. İçinde sadece acıma hissi vardı: Çocukta direnecek kuvvet yoktu, çöp gibi yere yığılıverdi. Vahşi ve saldırgan görünüyordu, ama ağırsiklet olduğu söylenemezdi.
“Joe!” diye bağırdı Nadine. Bir tümseğe takılıp düştü ve beyaz bluzu kahverengi çamur lekeleriyle kaplandı. “Ona zarar vermeyin! Sadece küçük bir çocuk! Lütfen onu incitmeyin!” Ayağa kalktı ve bata çıka ilerlemeye devam etti
joe sırtüstü yere yığılmıştı. Bacakları ve kollan birer V oluşturarak l(iiıŞ'bedeni X şeklini almıştı. Larry bir adım ilerleyerek çocuğun sağ *'ı,5ine bastı ve bıçağı tutan elini çamura buladı.
' ''‘Bıçağı bırak evlat.”
Çocuk tısladı ve homurdanarak bir hindi gibi gulu guluya benzer sesler Üstdudağı gerildi ve dişleri ortaya çıktı. Çekik gözleri, Larry’nin-
jilere
dikilmişti. Ayağını çocuğun bileğine bastırmak, yaralı ama hâlâ
Ticiil bir yılanı zaptetmeye çalışmaya benziyordu. Çocuğun, elini kur-^j^aya çalıştığını hissediyordu. Derisinin yüzülmesi, bileğinin ezilmesi, jjiia kemiğinin kırılması çocuğun zerre kadar umurunda değil gibiydi.
Hiıiden yarı oturur bir pozisyona geçti ve kot pantolonunun ıslak, kalın jıiınaşı üzerinden bacağını ısırmaya çalıştı. Larry bileğine biraz dahabas-ıınnca çocuk bir çığlık attı... acı değil, isyan haykırışıydı.
Joe debelenmeye devam etti. Nadine üstü başı çamur içinde, nefes nefese, yorgunca sendeleyerek yanlarına gelmeseydi bu çıkmaz Joe bıçağı lıırakana veya Larry çocuğun bileğini kırana dek devam edebilirdi.
Larry’ye hiç bakmadan dizlerinin üzerine çöktü. “Bıçağı bırak,” dedi yumuşak, ama son derece kararlı bir sesle. Yüzü terli, ama sakindi, loe'nun hatları çarpılmış gergin yüzünün sadece birkaç santim ötesindeydi. Çocuk ısıracakmışçasına bir köpek gibi ona doğru atıldıktan sonra de-iflenmeye devam etti. Larry dengesini korumaya çalışıyordu. Çocuğu bıkacak olursa muhtemelen önce kadına saldıracaktı.
“Bıçağı... bırak... dedim!” dedi Nadine.
Çocuk hırladı. Sıkılmış dişlerinin arasından tükürük sızdı. Sağ ya-şndasoru işareti şeklinde bir çamur lekesi vardı.
“Dediğimi yapmazsan seni bırakırız Joe. Bırakırım. Onunla giderim.”
Larry ayağının altındaki kolun daha da gerildiğini, ardından gevşe-işinihissetti. Ama çocuk, kadına öfkeyle, kırgınlıkla, suçlayan gözlerle Rıyordu. Bakışlarını Larry’ye çevirince Larry gözlerindeki alev alev İJsiançlığı gördü. Bütün gözeneklerinden ter boşanıyor olmasına rağmen t'itıakışları görünce içi buz kesti.
Kadın sakince konuşmaya devam ediyordu. Kimse onu incitmeyecek-'^Kimseonu bırakmayacaktı. Bıçağı bırakırsa herkes arkadaş olabilirdi.replika telefonlar sundu yarın devam edecgiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder