14 Temmuz 2015 Salı

replika telefonlar ve insan ile mahşerim88

 replika telefon


replika telefonlar ve insan ile mahşerim88 bugün replika telefon yazdı ve replika telefonlar diyorki kalannın yoldaşlığına sahip olmak için aynı şey söz konusu de-Larry’nin de bildiği gibi büyük bir lükstü. Ve korkmayışının asıl bu insanların onu islediğini düşünmesiydi. İstekleri er geç korku-bastıracaktı. O zamana dek bekleyecekti. Onları bir bıldırcın sürüsü '^\orkıttup ortaya çıkartmayacaktı; bu, durumu daha da kötüleştirirdi. f j^önce bir başkasını görse muhtemelen kendisi de sinip saklanırdı, türlü davranamayacak kadar dehşet içindeydi. Bu yüzden bekleye-Ama bir yandan da başkalarını görebilmek için yanıp tutuşuyordu.pereye geri dönüp, sefertasmı duruladı. Altılı bira paketini sudan ^ıpsalıncağa geri döndü. Kutulardan birini açtı ve gölgeleri gördüğü res-doğru kaldırdı.
•‘Sağlığınıza,” dedi Larry ve tek yudumda kutunun yarısını içti. Nasıl jjusulca iniyordu midesine!
Altı kutuyu da bitirdiğinde saat yediyi geçmişti ve güneş yavaş yavaş ^zden kayboluyordu. Kamp ateşinin kalan son korlarını tekmeleyerek jirdıktan sonra eşyalarını toparladı. Yarı sarhoş ve kendinden hoşnut bir ^j)de 9. Karayolu üzerinde beş yüz metre kadar ilerledikten sonra vebası kapalı bir ev buldu. Bisikletini bahçeye bıraktı, uyku replika telefonlar tulumunu jDı ve verandanın kapısını bir tornavida yardımıyla açtı.
Onu veya onları görme ümidiyle bir kez daha etrafına bakındı -hâlâ ıtipte olduklarını hissediyordu- ama yol sessiz ve bomboştu. Omuz sil-teıek içeri girdi.
Vakit hâlâ erkendi, bu yüzden bir süre yattığı yerde debeleneceğini sandı, ama görünüşe bakılırsa uykusunu tam anlamıyla almamıştı. On beş Ükasonra tüfeği hemen sağ elinin dibinde durur halde derin bir uykuya iâldı ve solukları ağırlaştı.
Nadine yorgundu. Bu, hayatının en uzun günü olmuş gibiydi. İki kez lahlandıklarını sanmıştı, İlki, Strafford yakınlarında, İkincisiyse New Hampshire-Maine sınırında, omzu üzerinden geri bakıp seslendiğindeydi. önakalsa görülüp görülmemek umurunda değildi. Bu adam, on gün ön-«biiyük beyaz evin önünden geçen adam gibi deli değildi. O adam, üze-'“'de silahlar, el bombaları ve cephane taşıyan bir askerdi. Kahkahalarla
Stephen King
gülüyor, ağlıyor, Teğmen Morton adında birini hayalarını havaya makla tehdit ediyordu. Ortalıkta Teğmen Morton diye biri görünınij ve hâlâ hayattaysa, bu onun için iyi bir durumdu. Joe, o adamdan ^ muştu ve o zaman bu, yerinde bir korkuydu.
Nadine uykuya dalmak üzereydi. Battaniyeyi açıp ayağa kalktı. Vij. replika telefonlar cudunun en azından yüz noktasında yüzünü buruşturmasına yol açan ağ. rılar hissetti. Bisiklet üzerinde bu kadar uzun zaman geçirmeyeli ne kadar olmuştu? Herhalde hiç bu kadar uzun süre pedal çevirmemişti. Birdegij. venli mesafeyi koruma endişesi vardı. Fazla yaklaşırlarsa görülebilirler ve bu, Joe’yu üzerdi. Fazla geriye düşerlerse adam 9. Karayolu’ndan ayrılıp bir başka yola sapabilir ve onu kaybedebilirlerdi. Bu da Nadine’i üzerdi. Larry’nin bir daire çizerek arkalarından dolaşacağı hiç aklına gelmemişti. Neyse ki (en azından Joe için bir şanstı) bu Larry’nin de aklına gelmemişti.
Kendi kendine Joe’nun adama (ve sadece ona da değil) ihtiyaç duydukları gerçeğini kabulleneceğini söyleyip duruyordu. Tek başlarına kalamazlardı. Yalnız kalırlarsa yalnız öleceklerdi. Joe bu fikre alışacaktı elbette, ne de olsa o da Nadine gibi bütün hayatını böyle tecrit edilmiş halde yaşamamıştı. Başka insanlarla bir arada bulunma ihtiyacı göz ardı edilemezdi.
“Joe,” diye seslendi yumuşak bir sesle.
Çalılar arasında ilerleyen Vietkong’lu bir gerilla kadar sessiz olabilirdi, ama Nadine’in kulakları son üç hafta içerisinde onun hareketlerini takip edebilecek kadar keskinleşmişti ve bu gece ikramiye olarak ay ışığı da vardı. Çakılların hafif tıkırtısını duydu ve Joe’nun nereye gitmekte olduğunu anladı. Ağrılarına aldırmayarak peşinden gitti. Saat onu çeyrek geçiyordu.
Bisikletlerini restoranın gerisindeki kulübeye bırakarak marketin karşısındaki Kuzey Berwick Izgara’nın arkasına kamp kurmuşlardı (çimlerin üzerine iki battaniye sermeye kamp kurma denirse tabii). Takip ettikleri adam yolun karşısındaki okulun oyun bahçesinde yemek yemiş (“Bahse girerim yanına gidersek bize yemek verir, Joe,” demişti onu ikna etmeye çalışarak. “Ne güzel kokuyor, değil mi? Salamdan
,|j Bisikletini sürüşünü izleyen Nadine, adamın biraz sarhoş olabilece-' ’jjiişünmüştü. Şimdi seçtiği evin verandasında uyuyordu.
■ Topuklarına çakıllar battıkça yüzünü buruşturarak adımlarım hız-jiıilıf^'- taraftaki evlerin, yabani otlarla kaplanmaya başlayan bahçe-geçti. Çiylerle kaplı, tatlı kokulu otlar bileklerine kadar yükseli-Aklına, bu gecenin aksine dolunay olan ayın altında bir delikanhy-Ijçinıler üzerinde koştuğu gece geldi. Karnının alt kısmı heyecandan ge-ve diri göğüslerinin verdiği cinsellik hissini yoğun bir şekilde lıissediyordu. Ay ve bacaklarını gecenin nemiyle ıslatan çimler, kendini ^dıoşgibi hissetmesine neden olmuştu. Delikanlı yakalayacak olursa be-^aiîlini ona vereceğini biliyordu. Mısırlar arasında bir Kızılderili gibi l^jşnıuştu. Delikanlı onu yakalayabilmiş miydi? Fark eder miydi peki?
Karanlıkta buz gibi parlayan beton giriş yolundan geçerek daha hızlı
İşte Joe oradaydı, adamın uyuduğu etrafı kapatılmış verandanın yanında duruyordu. Beyaz şortu, karanlıktaki en parlak şeydi; çocuğun teni o kadar koyuydu ki ilk bakışta şort, havada asılı duruyormuş veya H. G.
Hells’in görünmez adamı tarafından giyilmiş gibi görünüyordu.
Joe, Epsom kasabasındandı, bunu biliyordu, çünkü onu orada bulmuştu. Nadine, Epsom’un yirmi beş kilometre kuzeydoğusunda bulunan Güney Barnstead’dendi. Nadine, kendi kasabasından ve evinden ayrılmadan civarda yaşayan başka insanlar olup olmadığım araştırmıştı. Gide-ıtkbüyüyen daireler çiziyordu. Joe’yu bulduğu sırada çocuk, ısırığın bo-ıiituna bakılırsa bir sıçan veya sincap tarafından ısınlmış. ateşler içinde sayıklıyordu. Epsom’da bir evin bahçesinde, üzerinde sadece külotuyla oturuyor, kasap bıçağını elinde taş devrinden bir vahşi veya ölmekte olan ama hâlâ tehlikeli bir cüceymiş gibi tutuyordu. Nadine’in enfeksiyonlar konusunda deneyimi vardı. Çocuğu eve taşımıştı. Onun evi miydi? Büyük Mmalle öyle olduğunu düşündü, ama Joe onaylamadan hiçbir zaman winolamayacaktı. Evde çok sayıda ceset vardı; anne, baba, en büyüğü on yaşında olan üç de çocuk. Bir muayenehane bulmuş, dezenfektan, an-®yotik ve bandaj almıştı. Hangi antibiyotiğin iyi geleceğinden emin ola-
bir şey yapmazsa çocuk zaten ölecekti. Hayvanın ısırdığı ayak bilegj ' redeyse içlastik kadar şişmişti. Neyse ki şans yanlarındaydı. Üç giinson
bilek normal boyutuna dönmüş ve çocuğun ateşi düşmüştü. Çocuk, güveniyordu. Görünüşe bakılırsa ondan başka hiç kimseye güvenmiyordu Bazı sabahlar uyandığında çocuğu ona sokulmuş uyur halde buluyordu Büyük beyaz eve gitmişlerdi. Nadine ona Joe diye seslenmeye başlamışa Çocuğun ismi bu değildi, ama Nadine öğretmenlik hayatı boyunca ismj„j bilmediği bütün kızlara Jane, erkeklere de Joe diye seslenmişti. Askergjj, lüp ağlayarak, Teğmen Morton’a küfürler yağdırarak gelmişti. Joe atılıp onu bıçağıyla öldürmeyi düşünüyordu. Şimdi de bu adamı öldürmeyi düşünüyordu. Bıçağı ondan almaya çekiniyordu, çünkü bıçak Joenun muskasıydı. Almaya çalışmak, çocuğu bir anda karşısına almak anlamına gelebilirdi. Joe bıçağı elinde sıkıca kavrayarak uyuyordu. Nadine bir gece o uyurken sırf mümkün olup olmadığını görmek için bıçağı almaya çalışmış, Joe anında uyanıvermişti. Bir an derin bir uykudaydı. Bir sonraki an ise o huzursuz edici, mavi yeşil, çekik gözlerinde vahşi bir ifadeyle ona bakıyordu. Bıçağı sessiz bir homurtuyla geri çekmişti. Konuşmamıştı; Şimdiyse bıçağı kaldırıyor, indiriyor, tekrar kaldırıyordu. O homurtuyu çı-kararak bıçağı saplar gibi yapıyordu. Belki de kapıdan içeri dalmak için kendini hazırlıyordu.
Nadine sessiz olmak için herhangi bir çaba göstermeksizin ona yaklaştı, ama Joe, onu duymadı, kendi dünyasında kaybolmuştu. Nadine bir anda, ne yapacağını bilemeden uzanıp çocuğun bileğini kavradı ve saat yönünün aksine sertçe çevirdi.
Joe tıslar gibi bir ses çıkardı ve Larry Gndersvood uykusunda hafifçe kıpırdadı, yan döndü ve yine hareketsiz kaldı. Bıçak tam aralarında yere, çimlerin üstüne döndü. Ayın gümüş rengi ışığı, tırtıklı kenarından yansıyordu. Işıldayan kar taneleri gibi görünüyorlardı.
Joe, ona öfke, kırgınlık ve güvensiz gözlerle baktı. Nadine hiç taviz vermeden bakışlarını onunkilere dikti. Geldikleri yönü işaret etti. Joe başını vahşice iki yana salladı. Verandayı ve uyku tulumunun içindeki koyu kabarıklığı gösterdi. Korkunç bir hareket yaparak elini âdemelmasının üzerinden yanlamasına geçirdi. Sonra sırıttı. Çocuğun sırıtışım daha önce..replika telefonlar sundu..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder