replika telefon ve modern islam
evet szilerre en güzel bilgileri yazan replika telefon diyorki bu uğurda geleneksel hem Sünnî, hem Şî’î, yani bütün olarak İslâmî kimlik yerine yeni bir medeniyetsel üst-kimlik ve ideoloji arayışına sevk etti.Kısaca, dinî alt-kimliğin mensuplan olarak Batılı tehdit karşısında hissettikleri Üst-kimlik ihtiyacı, dayandıkları kolektif tedeyyünlerin farklıh-ğmdan dolayı Kemal’i yeniden Sünnî denen dinî üst-kimlikle bulaşmaya yönelik gelenekseldliğe, Afgânî’yi ise tam aksine yeni medeniyetse! bir üst-kimlik icadına yönelik ınodemdUğe etti. Daha derinden bakıldığında bir Osmanh aydını olarak Kemal’in “adalet/zulüm” düalistik söylemine dayalı geleneksel Şi’î politik kültürü sürdürdüğü replika telefon Bu kültüre göre şer problemi, zıilünûen kaynaklanıyordu. Oysa Afgânî’nin derinden etkilendiği modern dünyada şer problemi, "hürriyet/esaret" mücadelesi biçimini almıştı. Namık Kemal için hürriyet, adalet de^ermm stratejik ilkesinden başkası değilken Afgânî için esaretin zıddı bir ideali simgeliyordu.B. Meşruiyet ve Aidiyetsöylenebilirdi.
Batı tehdidinden sonra şimdi Osmanh ve Mısırlı düşünürlerin Batı medeniyetini tasavvur tarzlarının layıkıyla karşılaştırılması için öncehkle meşruiyet ile akliyet kavramlarını tanımlamaya ihtiyaç vardır. Max Weber’in Batılı modernliği karakterize ettiği akliyet {rationalit}) kavramı, Batı’da dünyanın büyüsünün bozulmasıyla ortaya çıkan meşruiyet krizini telafi arayışından doğdu; ancak meşruiyetin kaybolduğu modern dünyada akliyetin anlamı da bulandı. Ünlü Weber uzmanı Kalberg (1980), “pratik, teorik, özsel ve şeklî” olmak üzere Weber’in çalışmalarında geliştirdiği dört akliyet ayırt etmektedir. Bizim burada ele alacağımız, aslında meşruiyet \\e akliyet düadzmme tekabül eden son iki akliyet tipidir.
Beşerî eylemlerin anlamlandırılması tarzıyla ilgili olan meşrui-yet/akliyetarasındaViı fark, en iyi “amaçlar/araçlar (ends/meand)” ilişkisine göre anlaşılabilir. Weber’in değer-akliyeti (wertrationa!itat) dediği, geleneksel dünyayı karakterize eden özsel akliyet {substantive rationalit}), eylemlerin değerlere, "araçların amaçlara uygunluğu” anlamına gelir. Buna göre insan grupları, güzellik ve adalet gibi ana değerlere dayalı dünyagörüşleri doğrultusunda problem-çözmek suretiyle toplumsal organizasyonu gerçekleştirirler. Weber’e göre Batılı modernliği karakterize eden amaç-akliyeti {zweckrationalitat), yaygın
[instnımental rsüonalit}) ise lam tersine amaçların araçlara uygunljjv _ anlamına gelmektedir. Akliyet, özünde, insanların verili amaçlan jn gerekli araçları kullanmasını öngörür. Böylece haddizatında amaç gelen prosedürlerin izlenmesi öncelik kazanır.
Ancak yakından bakıldığında Weber'in Batılı modernlik için geljşfj^ diği bu <3jy/venipolojisinin açıklayıcılık kadar bir karışıklık, hatta yanı]|, alık taşıdığı görülecektir. Onun asıl amacı, eskiyle mukayese yoluyi^ modern dünyada sosyal eylemlerin anlamlandırılması tarzını tespittj. fakat geleneksel ve modem eylemleri anlamlandırma tarzlarının her il^j. sini de modern kavramıyla tanımlayarak karşılaştırması tabiatıyla karışıklığa yol açmıştır. replika telefon Meşruiyet, “beşerî pratiğin, metafıziksel karakte-rinden dolayı rasyonel ve deneysel araştırmanın ötesinde kalan, din tara-fından getirilen değer ve hükümler manzumesine uygunluğu” anlamına gelmektedir. Şu halde onun değer-akliyeti dediği şey, aslında meşruiyet^ araç-akhyeti\sç: ar/; türünden fazlalıklı bir ifade olarak münhasıran akliyet anlamına gelmekte, bu durumda değer-akliyeti/amaç-akliyeti ayı-rımı aslında ıneşruiyet/akliyet ayırımına tekabül etmektedir. İlginçtir ki bu kritik nokta, çağımızdaki Weber araştırmacılarının da dikkatinden kaçmış görünmektedir. Bu yüzden biz de çalışma boyunca değer-akliyeti ve amaç-akliyetiyerine doğrudan meşruiyetle kavramlarını kullanacağız.
Aslında derinden bakıldığında Weber’in yanıltıcı gibi görünen bu akliyet 2ymm\, Avrupa’da Hıristiyanhk-içi bölünmeye tekabül eden farklı dünyagöruşlerinin stratejik bir ifadesi olarak alınabilirdi. Ruggiero (1959: i5)'mn da işaret ettiği gibi, Protestanlığın, özellilde Calvinci kolundan doğan liberalizmin amacı, irade ve karakter terbiyesi yoluyla daha güzel bir dünya kurmaktı. Calvin'in XVII. yüzyıldaki Püriten halefi Richard Baxter (ı6i5-9i)’ın kavramına getirdiği yeni yorum, aslında iradenin değerleri belirleyiciliğini öngören bu Protestan anlayışın eseriydi.
Diğer taraftan başta Katolik ve Cizvit Descartes da rasyonalizm ile insan aklının kılavuzluğunda sağlam bir dünya düzeni tasarlamıştı; ancak beklentinin aksine sonuçta rasyonalizm, rasyonalite derekesine düştü ve insan aklı, yön vermek yerine artık kontrolünden çıkan “gerçek” pratikleri “doğru” olarak onaylamak zorunda kaldı. Rasyonalite şu halde, zaten alık değiştirmiş bir Katolisizm= evrenselcilik anlamına gelen rasyona-İzmin yozlaşmış bir versiyonu idi. Protestan Alman düşüncesi, sektiler
İSLAM'DA MODERNLEŞME 307
Katolisizm olarak rasyonalizme karşı çıkardığı romantisizm uyarınca medeniyete doğrudan A'iz/rö/" kavramını çıkardığı gibi ikisini //er/e-nrekavramıyla uzlaştırmış, keza, akHyeteVzx^\ çıkardığı gibi,
ince bir stratejiyle aynı zamanda bunu değer-akliyeti kavramıyla ifade yoluna gitmiştir. Weber, diğer taraftan Çin Dini, Hint Dini incelemelerinde olduğu gibi. Batı dışı belli başlı toplulukları medeniyet yerine din kavramıyla tanımlamıştır.replika telefon sundu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder