replika telefonlar ve modern islam45
sizlere en güzel bilgileri yazan replika telefonlar çok çalıstı ve bu bilgileri yazadı replika telefonlar diyorki Bu açıdan kanaatimce XIX. asır sekülerizm çağında üç İbrahimî din, Yahudilik, Hıristiyan ve İslam'ın da modernlikle ortak bir hesaplaşma örüntüsü fark edilebilirdi. Bildiğim kadarıyla bu konuda maalesef esaslı bir mukayeseli modernizm incelemesi henüz yapılmış değildir. XIX. asırdaki teolog ve filolog kökenli oryantalistlerin “yüksek" denen hermenötik eleştiri yoluyla yaptıkları“tarihî/gerçek peygamber” ayınmıy-la dinlerini tarihîleştirmelerine, çağın dışına itmelerine karşı dindar aydınların benimseyeceği iki şık vardı. Birincisi, İslam’da kelam metodolojisinde dinî
delillerin eleştirisi için kullanılan “sübut/delalet” (İzmirli 1981: 27) ayırımıyla, önce karşı-girişimle, aynı hermenötik metotla kaynaklarının sübutu yoluyla dinlerinin içeriğinin evrenselliğini göstermek. Özellikle Yahudilik ve Hıristiyanlık örneğinde bu yolun zorluğu karşısında ise daha çok ikinci şık, yani dinlerinin kaynaklarının sübutu yerine içeriğinin delaleti bakımından evrenselliğini gösterme tutumu benimsenecekti.
Yakından bakıldığında bu tutumun da iki adımdan oluştuğu görülecekti. Geiger, Cohen, Loisy, Tyrrell, Afgânî, Abduh gibi XIX. asırda, Marx’a göre “gemileri yakmak” yerine daha ılımlı bir yol seçen üç İbrahimî dinden aydınların hepsinin ortak hedefi, iki temel yolla rasyonalizm ve rasyonalite sayesinde dinlerinin evrenselliğini göstererek ayakta kalmasını sağlamaktı. Birincisi, dinlerinin temel teorik yapılarının, genel olarak bilim denen rasyonalizmin eseri modern bilgiye, İkincisi dırAtrı-nin temel pratik yapılarım'on.nliternn eseri medeniyet denen mo-
İSLAM'DA MODERNLEŞME l«-313
dern hayal tarzına uyabilirliğini göstermek. Ancak karakterlerine göre bu üç dinin modern bilgi ve hayat tarzına uyarlanma derecesi değişecekti.
Kanaatimce Yahudilik, gelenek, Hıristiyanlık teoloji, İslam ise fıkıh ile karakterizedir. Marx (Tucker 1978: 26-52)’tan J. Neusner (1975) e farklı açılardan birçok Yahudi aydının ifade ettiği gibi zaten Yahudilikte din, haham geleneğine indirgenmişti. Dolayısıyla 1934’te çıkan eserinde olduğu gibi Mordecai M. Kaplan (1967), Yahudiliğin doğrudan medeniyete dönüştürülmesini savunabilmişti. Diğer taraftan, de Tracy, Hegel ve Comte, Hıristiyan teolojiyi ideoloji ve sosyolojiye dönüştürmekte zorlanmadılar. Ancak ilahi yasa şeriatın kurumsallaşmış yorumu olarak fıkıh, içtihat kapısı açılmadıkça bu tür işlemlere gelemezdi. Afgânî ve Abduh’un bu amaçla içtihat kapısının açılması için bastırması da sonuç vermeyecek ve her ne kadar çağımızda İslam dünyasında Endonezya örneğinde görüldüğü gibi, İslam’ın din mi, medeniyet mi olduğu tartışılır hale gelse de (Steenbrink 2004) modernlik projesine üç din arasında en dirençli İslam çıkacaktı.
Gene de XIX. asırda Müslüman aydınlar, Batı’nın temel silahları olarak gördükleri medeniyet ile ideolojimi misilleme mantığıyla kendilerine mal etmenin yollarını arayacaklardı. Birincisi ideolojiler, Müslümanlar tarafından geçmiş Batılı entelektüel hareketlerin aksine gayr-i Hıristiyan! içerikte, yeni bir dünyayı kuran evrensel fikirler olarak en azından incelenmeye değer görülmüştü (Lewis 1994; 51, Hodgson 1974; III/120). İkincisi, Napoleon Fransa’sı geçmiş Batılı entelektüel hareketlerden farklı olarak bizzat devrim ideolojilerini Doğu halkları arasında propaganda yoluyla yaymaya yönelmişti. XIX. asır -izmler, ideolojiler çağıydı; meşruiyet krizinden kıvranan dünya, pek çok açık, sert kadar gizli, yumuşak ideolojiye vücut verdi.replika telefonlar Sadık Rifat Paşa, ancak /'öikat kavramıyla anlatabildiği ideolojiye kamuoyunun Batı sayesinde modern dünyada kazandığı öneme belki de XIX. asır İslam dünyasında dikkat çeken ilk kişiydi.‘°°
Ancak ideoloji, zamanla münhasıran politik küreyi dönüştürmeye yönelen bir entelektüel silah olarak pejoratif bir anlam kazanmıştı; XIX. asırda, XX. asırda olduğu gibi liberalizm veya sosyalizm gibi Batılı bir politik ideolojiyi açıkça benimseyen bir Müslüman aydın bulmak zordu.
"Mizâc-ı asr ve efkâr-ı zamane cûş u hurûşa gelmiş bir nehre şehibtir ve cihânda defa izâlesi muhâ! olan ahvâlden biri i’tikâd ve diğeri efkâr-ı 'âmmedir" (Aktaran, Mardin 1996; 210).
314 BEDRİ GENCER
Bu >'üzden Comte, sosyolojiyi objektif ve evrensel bir disiplin olarak tasarladı. Doğal ve sosyal bilimin arkasında yatan pozitivizm, özellikle yük. selen milliyetçilik çağında Doğu dünyasında evrensel, felsefi bir ideoloji olarak revaç kazandı. Osmanlı’da Hoca Tahsin ve Ahmed Rıza, Mısır’da Cemaleddin Afgânî ve Muhammed Abduh gibi bilinçli olarak pozitivizmi benimseyen Müslüman aydınlar görmek mümkündü. Pozitivizm, evrenselliği bakımından birçok gelişmekte olan ülke aydınının daha sonra Marksizm’de bulacağı teselliyi sağladı. Örneğin din ile ideoloji arasında bir ayırım yapan ve ideolojileri nötral ve evrensel düşünce sistemleri olarak gören Ahmed Rıza, farklı dinlerden insanların ortak ideolojilerde buluşabileceğine inanıyordu (Mardin 1983a: 137).
C.Meşrulaştırma Başarısı Olarak Batı Medeniyeti
Orhan Okay (1989: 9)’ın eseri, Ahmed Midhat (1844-1912) örneğinde XIX. asır Osmanlı aydınlarının Batı medeniyetini tasawur tarzları hakkında yapılan nadir esaslı incelemelerden biridir. Onun da dikkat çektiği gibi, Ahmed Midhat dâhil devrin yazarlarının doğal olarak Batı medeniyeti hakkında değişik görüşler taşıdığı görülür. replika telefonlar Ancak bizzat Ahmed Midhat (Okay 1989: ıı)’ın da vurguladığı gibi, çoğunlukla ilerlemeyi sağlayacak stratejiyle ilgili bu ihtilafın ötesinde fikirlerin ortak ontolojik arkaplanına göre bu konuda Osmanlı aydınlarında az-çok ortak bir anlayış bulmak mümkündü.
“Terakki” ve “Medeniyet” başlıklı yazıları, Namık Kemal (2005: 212, 358)'in gerek medeniyet, gerekse de Batı medeniyeti halckındaki tasavvurunu net olarak yansıtır. Kemal, “Medeniyet” başlıklı yazısının başında Avrupa ile kültürel etkileşim sayesinde Osmanlı diline giren medeniyet kelimesinin oturmadığından dolayı pejoratif bir anlam kazandığını belirtir. Ona göre sosyolojik açıdan medeniyet, Aristo’nun ünlü tarifinde olduğu gibi karakteri itibariyle insanın “toplu yaşayışı” anlamına gelir. Ancak politik açıdan çoğu kez “terakki” ile eşanlamlı kullandığı medeniyet, Kemal için tek kelimeyle ”asayişte kemal” anlamına gelir. Kemal, muhtemelen “huzur ve barış” gibi daha zengin çağrışımlara sahip olduğu için Arapça nizam yerine Farsça asayiş kelimesini kullanır; ”asayişte kemal” tabiri ise “mükemmel düzen” anlamına gelir. Ona göre bu kadar karmaşık bir dünyada asayiş kelimesinin anlamını tam olarak tespit mümkün değildir. Ancak U< ve ekonomik gelişmenin insanlara..replika telefonlar sundu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder