replika telefonlar ve modern islam
sizlere en güzel bilgileri yazan replika telefonlar diyorki yanlığın rengini taşıyan her şeyi reddetti. İslam dünyası, Batı'd-sekülerleşme sürecinin kritik aşamalarını teşkil eden XV. asırda Rör^ç sans,XVI. asırda Refornıasyon, XVII. asırda Bilim, XVIII. asırda Aydu^. lanma hareketlerine temelde Hıristiyanlığa karşı önyargıdan dolayı kayıt, sız kalmıştı. Ancak bu dönüşümün zirveye çıktığı XIX. asır İdeoloji ça. ğında dumm değişti. Batı, artık tamamıyla dönüştürerek seküler-evrensel kılığa soktuğu dinini Doğu’ya dayatabilecek güce erişmişti. Napoleon, Mısır’a hem medeniyet, hem de bunun dayandığı ideolojiyi yaymak için gelmişti.Doğal olarak önce somut olduğu için, kısaca “Batılı hayat tarzı”
diyebileceğimiz Batı medeniyeti Doğululara cazip geldi. Napoleon, Mısır’a bu medeniyetten ancak bir nebze getirmiş, daha sonra bundan etkilenen Müslüman aydınlar bizzat yerinde bu “medeniyetin nimetleri”ni gözlemlemeye başlamışlardı. Osmanlı dünyasına civilisation, Frankofon Tanzimat Paşası Mustafa Reşid’in Paris’ten gönderdiği resmî yazılarıyla geçmiştir. Paşa, tabiatıyla Türkçe karşılığım bulamadığı bu modern kelimeyi dilimize terbiye-i nâs ve icrâ-yı nizâmât gibi hem geleneksel, hem de modern anlamlarını bir arada kullanarak aktarır. Daha sonra da bu dilimize /nede/n/etolarak yerleşir. Hâlbuki bu, kavramın orijinali civilitj^rm karşılığıdır; civiJisation\m esas kelime karşılığı temeddün’dm. Nitekim Cevdet Paşa, bu iki kelimeyi de kullanır (Göçek 1996:117-137).
Medeniyet kavramının Avrupa’da giderek artan tedavülüyle entelektüel söyleme hâkimiyeti (Boer 2005), modern dünyanın tam doğuşunu haber verdi. Katolik Batı, aslında tarihteki medeniyetler gibi tarihî, desk-rçDü/'anlam taşıyan medeniyetine gücüyle nonnatifhd anlam kazandırmış, medeniyet “olgu”sunu “ideal”e dönüştürmüş, geleneksel “hak/batıl din” ayırımının yerine “Batı/Doğu medeniyeti” ayırımını geçirmişti. Medeniyet, böylece Batı-dışı toplumlar için bir standart, norm ve ideal haline gelmişti. Tek başına, artikelle kullanıldığında “din” ile “hak din” kastedildiği gibi, aslında Batı ürünü, tikel “medeniyet” ile de “hak, evrensel medeniyet” kastedilir hale gelmişti. Ya medeniyetten yana veya karşısında olmak dışında nötralite gibi üçüncü bir alternatif yoktu hâkim imaja göre. Nitekim seküler Yeni Osmanlı aydını Şinasî'nin Tanzimat’ın mimarı Mustafa Reşid Paşa’yı “medeniyet peygamberi” olarak görmesi, medeni-
Katolik evrenselciliği sekülerleştiren Fransız Aydınlanma filozofları tarafından medeniyet, geniş anlamda hem bir inanış, hem de yaşayış sistemi anlamına gelen din gibi kendi kendini meşrulaştıncı bir sistem olarak düşünülmüştü. Örneğin medeniyeti maddî ve manevî gelişimin bir bileşimi olarak gören Gıiizot (1997), tarihte olduğu gibi modern Avrupa’da da toplumsal refahın gelişimine paralel olarak bizzat insanın entelektüel ve moral kapasitesinin de gelişeceğini öngörüyordu. replika telefonlar Bu anlayışı sistemleştiren Comte (2000; III/168-232), ünlü üç hal kânununa göre medeniyet tarihini de üç toplum tipine tekabül eden üç çağa ayırdı. Teolojinin hâkim olduğu fetihçi-askerî toplum, sadece hayatını sürdürmek için gerekli temel tekniğe sahip olarak devamlı fetih ve ganimet peşinde koşar. İkincisi, metafizik ve hukukun yön verdiği savunmacı-feodal toplumda gözlem hayale hâkim olmaya başlar; sanayileşmenin gelişmesiyle toplumsal ilişkiler değişmeye başlar. Bilimin hâkim olduğu üçüncü endüstriyel çağda insan zekâsı tabiata egemen olur; bu çağda, bilim, teknik ve ekonomiye dayalı medeniyet inkişaf eder.
Bilim, teknik ve ekonomi sayesinde doğanın denetim altına alınması, toplumun da denetim altına alınmasını sağlar. replika telefonlar Medeniyet, böylece tarihi denetim altına alma azminin eseri Fransız Devrimi ile doğayı denetim altına alma sürecinin eseri Endüstri Devriminin bileşimi bir kavram olarak belirir. Bu maddî medeniyet geliştikçe insanın entelektüel ve moral kapasitesini geliştireceği gibi toplumun şeklini, amaç ve yönünü belirleyecekti. Civilisation, böylece hem, bilimsel-teknik ve endüstriyel gelişme yoluyla doğa kadar toplumun da denetim altına alınması, medenileşmesi sürecini [terakki), hem de bu sürecin sonunda ulaşılan bir düzeni, medeniyeti liade etmektedir. Comte'a göre insanın yapacağı, zekâsıyla doğayı ve toplumu yöneten yasaları keşfettikten sonra kendini tarihin doğal akışına bırakmalctı. Çağdaş modernlik eleştirmenlerinin “seküler teslis” adını verdikleri, akliyetin ürünü “bilim, teknik ve ekonomi” ile mütemayiz maddî bir medeniyet imajı böylece onda kemale erdi.
Şinasî (2005: 7-17), adeta Hz. Peygamber için yazılan naatlara nazire yaparcasına Reşid Paşa’ya yazdığı kasidelerde, onu "fahr-i cihan-ı medeniyet”, "medeniyet resulü”, ahdini, "vakt-i saadet" gibi deyimlerle nitelendirir, peygamberler gibi “devleti ihya” için "meb’asine”, yani Allah tarafından gönderildiğini anlatır, dahası sadece Allah için kulianılan"zât-ı azimü'ş-şân” gibi ifadelerle tabir caizse onu
Zorlu epistemolojik arayıştan yorulan Avrupah aydınların beklentisirj^ göre modern hayat tarzı, aklileştirme yoluyla zamanla kendine özgü bilgj tarzını da üretecekti; Marx’ın "altyapı/üstyapı" ayırımıyla net olarak gö^ terdiği ve Foucault'nun, modern diskurların "diskörsif formasyon"larda gömülü olduğuna dikkat çektiği gibi. Ancak XIX. asrın ortasına gelindj. ğinde medeniyetin şekli netleşti; medeniyet denen şey, modern endüstri, yel kapitalist toplumdu. Kökten değişen bu toplumun kendi kendini aklj. leştirmesinin imkânsızlığı görüldüğü için ideolojiler ortaya çıktı. Bu ihti. yacı ilk gördüğü için Destutt de Tracy, ideoloji kavramım icat etmişti, Marx ise, ekonomik ve politik tahakküm ilişkilerine dayalı kapitalizmin hem altyapı, hem üstyapısına, hem burjuva medeniyetine, hem liberal ideolojiye kökten karşı çıkarak bilimsel bir öğretiye dayalı yepyeni bir dünya tasarladı (Meyer 1969: 47—73).replika telefonlar yazdı ve sundu..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder