samsung note 4,den islam bilgisi2 bugün samsung note 4 sizin icin yazılarına devam ederken samsung note 4 sizin icin samsung note 4 diyorki Az söyledim, dikkat etdim kalbini kırmamağa.Bilirim üzülürsün, yoksa sözüm çokdur sana.Size bağlı olanların, sizi sevenlerin, herşeyin doğrusunu düşünmeleri ve size doğru söylemeleri lâzımdır. Her toplantıda sizin iyiliğinizi ye başarınızı özlemeleri, kendi çıkarlarını düşünmemeleri gerekir. Böyle yapılmazsa hıyânet olur. Yalnız size birkaç fâide sağlamak için bu sefere başlamışdık. Fekat sevenleriniz ve hizmetçileriniz kavuşmamıza sed çekdiler. Kusûru bizden bilmeyiniz. Bu sözler, her ne kadar acı görünüyor ise de sağol, yaşa diyenleriniz çokdur. Onlar size yetişir. Fakirlerle görüşmek, kendi ayblannı^kusûrlannı anlamak içindir ve gizli kötülüklerini meydâna çıkarmak içindir. Şunu da bildirelim ki, bu sözlerimiz sizi incitmek için deldir. Size iyilik yapmak içindir. âyet-i kerîmesine uymağı niyyet etmelidir. Bunlara, başka niyyetleri karışdırmamalı-dır. Böyle niyyet yapılmazsa, yapmak için, kendini zorlamalıdır. Ağlıyamazsan, kendini ağlat, sözü meşhurdur. Böyle niyyet edebilmek için, durmadan Allahü teâlâya düâ etmeli, yalvarmalıdır. Farisi beyt tercemesi;
Umarım, kabûl ede, göz yaşımı,
O ki, inci yapar, su damlasını.
Bunun gibi, her işi, dînini seven ve kayıran, doğru âlimlerin, yazılarına uygun yapmalı, islâmiyyetin izin verdiği (Ruhsat)lardan kaçınıp, islâmiyyetin üstün gördüğü (Azîmet)lere sarılan bu âlimlere uymağı, sonsuz azâbdan kurtulmağa vesîle bilmelidir. Allahü teala, Nisâ sûresi, yüzkırkaltıncı âyetinde (îmân eder ve ni’metlere şukr ederseniz, Allahü teâlâ, size azâb etmez!) buyurdu.
Bu mektûb, Hân-ı Mânânın oğlu Mirzâ Dârâb için yazılmış olup, Allahü teâlâya şükr etmek, islâmiyyete uymakla olduğunu bildirmekdedir:
Allahü teâlâ, kuvvetinizi artdırsın ve yardımcınız olsun! iyilik edene teşekkür lâzım olduğunu akl da, islâmiyyet de göstermekdedır. Şükrün derecesi, gelen ni’metlerin mikdârına bağlıdır. Ni met, ne kadar çok ise, şükr etmek lüzûmu da çok olur. Görülüyor ki, zenginlerin, zenginlik derecesine göre, fakirlerden dahâ çok şükr etnıesı lâzımdır. Bunun içindir ki, bu ümmetin fakirleri, zenginlerinden beşyüz sene önce Cennete girecekdir.
Allahü teâlâya şükr etmek için, önce Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiğine uygun bir i’tikâd edinmek lâzımdır. Çünki, Cehennemden kurtulan, yalnız bu fırkadır. î’tikâdı düzeltdikden sonra, islâmıy-yete uygun hareket etmelidir. îslâmiyyeti de, bu fırkanın müctehidlerinin kitâblarından öğrenmelidir. [Dinden haberi olmı-yan, reformcu müftîden, câhil hâfızdan, dinsizlerin, gençlen aldatmak için gazetelerdeki, dîni medh eden, aldatıcı yazılarından öğrenmemelidir]. Bundan sonra, Ehl-i sünnetden olan, tesawut büyüklerinin gösterdiği yolda tasfiye ve tezkiyeye sıra gelir. Şükrün bu üçüncü kısmı, şart değilse de fâidesi pek büyükdür. Fekat, ıkı önceki kısm, şartdır. Çünki, islâmiyyetin aslı, temeli bu ikisidir.
Dünyânın bu kadar gösterişli hâli, hademesi, hizmetçileri .tatlı yemekleri, çeşidli şerbetleri, süslü câzibeli elbiseleri ve nice zevkleri karşısında, hangi baba yiğit, hangi bahtiyar kimse, bu doğru söze kulak verip dinler? Fârisî beyt tercemesi:
[Dünyâ, ednâ kelimesinin müennesidir. Ya’nî, ism-i tafdîldir. Masdarı, dünüv veyâ denâetdir. Birinci masdardan gelince, çok yakın demekdir. (Biz en yakın olan gökü, çırağlarla ..üsledik) âyet-i kerîmesindeki dünyâ kelimesi böyledir. Ba’zı yerde de, ikinci ma’nâ ile kullanılmışdır. Meselâ (Denî, alçak şeyler mel’ûndur) hadîs-i şerifinde böyledir. Ya’nî (Dünyâ mel’ûndur) demekdir. Alçak şeyler, cenâb-ı Hakkın, nehy-i iktizâî ve nehy-i gayr-i iktizâîsidir. Ya’nî, harâm ile mekruhlardır. Şu halde, Kur’ân-ı kerîmde zem edilen, kötü denilen dünyâ harâmlar ve mekrûhlardır. Mal kötülenmemişdir. Çünki, cenâb-ı Hak, mala hayr adını vermekdedir. Bu sözümüzü isbât eden vesika, varlığın ve insanlığın İkincisi olan, Îbrâhîm halîl-ür-rahmânın malıdır. Yalnız yarım milyonu sığır olmak üzere, davarları, ova ve vâdîleri dolduruyordu].
Allahü teâlâ, bizi ve sizi, Muhammed aleyhisselâmın yoluna uymakla şereflendirsin!
Şeyh meyân Zekeriyyâ eski defterdardır. Âlim ve faziletli bir insandır. Bir zemandan beri habsdedir. îhtiyârlık, geçim darlığı ve habsde uzun zeman kalması yüzünden muhtâc ve acınacak hâldedir. Fakiri bulunduğu birliğe çağırıp, kurtulmasını istiyor. Mesâfe uzak olduğu için gelemedim. Kardeşimiz Hâce Muhammed Sâdık, huzurunuza geldiğinden, birkaç sözle başınızı ağrıtdım. İnşâallah o zevâllı, yüksek teveccüh ve kereminizden umulana kavuşur. Çünki, âlimdir ve yaşlıdır. Vesselâm evvelen ve âhıren.
Bu mektûb, kılınç hânın oğlu Kılicullaha yazılmış olup, kaçınması ve yapılması lâzım gelen şeyleri bildirmekdedir:
Allahü teâlâ, Muhammed Mustafânın «aleyhissalâtü vesselâm» parlak olan yolunda yürümekle şereflendirsin! Yavrum! Bu dünyâ, imtihân yeridir. Dünyânın görünüşü, yalancı yaldızlarla süslüdür. Kötü kadına benzer. Yüzünü saçlar, kaşlar, ben ile boyamışlardır. Görünüşü tatlıdır.
koku sürülmüş bir ölü gibidir. Sanki bir leşdir ve böcekler, akrebler dolu bir çöplükdür. Su gibi görünen bir serâbdır. Zehrienmiş şeker gibidir. Aslı harâbdır, elde kalmaz. Kendini sevenlere, arkasına takılanlara, hiç acımayıp, en kötü şeyleri yapar. Ona tutulan aklsızdır, büyülenmişdir. Âşıkları delidir, aldatılmışdır. Onun görünüşüne aldanan, sonsuz felâkete düşer. Tadına, güzelliğine bakan nihâyetsiz pişmânlık çeker. Server-i kâinât, Habîb-i Rabbirâlemîn «aleyhi vealâ âlihissalevât vettehıyyât» buyurdu ki, (Dünyâ ile âhıret birbirinin zıddı-dır, birbirine uymaz. Birini râzı edersen, öteki gücenir). Demek ki, bir kimse, dünyâyı râzı ederse, âhıret ondan gücenir. Ya’nî, âhıretde, eline bir şey geçmez. Allahü teâlâ, bizi ve sizi, dünyâya düşkün olmakdan ve dünyâyı ele geçirmek için insanlık vazifelerini çiğneyenleri sevmekden, muhâfaza eylesin!
Yavrum! Bu, pek kötü olduğunu anladığın dünyâ, nedir biliyor-musun ? Dünyâ, seni, Allahü teâlâdan uzaklaşdıran şeyler demekdir. Kadın, çocuk, mal, rütbe, mevki’ düşüncesi, Allahü teâlâyı unutdura-cak kadar aşın olursa, dünyâ olur. Çalgılar, oyunlar, (Mâlâ-ya’nî) ile, ya’nî fâidesiz, boş şeylerle vakt geçirmek, [kumarlar, kötü arkadaş, kötü filmler, mecmû’a ve romanlar], hep bunun için dünyâ demekdir. Ahırete fâidesi olmıyan ilmler, dersler de, hep dünyâdır. Hesâb, hendese [ya’nî matematik, ve geometri], astronomi, mantık, eğer Allahü teâlanın gösterdiği yerlerde kullanılmazsa [ya’nî kâfirlerle mücâdele ve onlardan üstün olmak için ve insanlara hizmet etmek için kullanılmazsa] bunlarla uğraşmak, boşuna vakt öldürmek olur ve dünyâ olur. Bu bilgileri bütün derinliği ile, incelikleri ile okumak, yalnız başına işe yarasaydı, eski Yunan felsefecileri [ve son zemanlar-daki Avrupanın Amerikanın fen adamları, mütehassısları] se’âdet yolunu bulur, âhıretdeki ebedî azâbdan kurtulurlardı.
[Liselerde, üniversitelerde okunan ulûm-i akliyye, ya’nî tecribî ilmler ya’nî fen bilgileri ve yabancı diller, islâmiyyete ve mahlûklara hizmet etmek niyyeti ile öğrenilirse ve bu yolda kullanılırsa, fâideli olur. Bunlara çalışmak lâzım olur ve sevâb olur. Bunun içindir ki, ecdâdımız, Şam, Bağdad, Semerkand ve Endülüs müslimânları her dürlü fende ve güzel san’atda pek ileri gitmiş, dünyâ birinciliğini ellerinde tutmuşlardı. Avrupanın ilm ve fen adamları, asrlar boyunca, İslâm fakültelerine gelip ihtisâs kazanırlar ve bununla öğünürlerdi. Müslimânların o parlak medeniyyetlerinin eserleri, bugün meydandadır ve dünyâ münevverlerini hayrân bırakmakdadır.
Bugün liselerde, üniversitelerde okutulan ve insanın bütün gençlik hayâtına mal olan bilgiler, Allahü teâlânın emrlerine uyarak kullanılırsa, fâideli olur ve dünyâ ve âhıretin kazanılmasına sebeb olur.
samsung note 4 sizin icin sundu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder