22 Mayıs 2015 Cuma

bayan çantası fiyatları ile tarih bilgisi25

 bayan çantası modelleri


bayan çantası fiyatları ile tarih bilgisi25 evet arkadasalr sizlerc icin hazırladıgımız güzel yazıları bayan çantası fiyatları  sunuyor Liberalizm ve utılitaryanizm gibi XIX. asrın sömürge imparatorluğu İngiltere’den çıkan Sosyal Darwinizm, aslında liberalizmin laissrz.-faire felsefesini meşrulaştırmak için tasarlanmıştı. Viktorya İngiltere’sinin filozofu Spencer, serbest ekonomik rekabeti, Dar-wın’in “hayat mücadclesi”yle {struggU for exıstence) eşdeğer kıldı. Ekonomik rekabet, doğal rekabet gibi “uygun olmayanların tasfiyesi” {thf elimination of the unfii) ve “en uygunun bekâ”sını (Me surviva/ of thefıttest) sağlayan seçilim {seUetion)
Sosyal Danvinizm konusunda Abduh üzerinde hem IXa, hem Batılı bir kaynağın, Fârâbî ve Spencerin etkisini tomui mümkündür. Fârâbi'ye göre havvanlar âlemindeki mucadek sanlar âleminde daha keskin bir hal alır; kuvvetlinin zayıfi ezırid^ le mücadele sonuçlanır (Ülken 1995: 187, Mahdi 2001). Abdyj, (1980; 1/133-4) da aynı şekilde fakirliği, insanlara ânz olan *tcnj bellik, güçsüzlük, bilgisizlik” gibi tamamıyla bircyscl-sübjcktıffjjj torlerle açıklar. O, takirliğin oluşumunu ilâhı kânun olarak nitckjj dirdiği evrim teorisiyle açıklarken onun telafi tarzını da gene by başka ilâhı-tabii kânunla açıklar. Toplum, zenginler arttıkça havy severlik yoluyla fakirliği telafi mekanizmalarını da kcndiligiı^j^ geliştirir.
O, bu şekilde fakirliğin telafi tarzına ilişkin açıklamasında ev* rirnci açıklamayla çelişkiye düşer. Çünkü sosyal evrimcilerin fa^. liğe sosyal telafi mekanizmalarının bulunması gibi bir kaygısı yık-tu. Aynı zamanda İngiltere’nin Güney Afrika’daki tecavüzüne kai|ı çıkan Spencer’a göre sosyal bekâ mücadelesi geçiciydi. İnsanlık halen hayvani soyama yakın bir ilkellik aşamasında bulunuyordu; doğal seçilim sürecinin ilerlemesiyle insanlık bir gün karşılıkL sempati ve işbirliğiyle karakterimde bir kemal düzeyine ulaşacaktı. 0, henüz 1851’de yazdığı Sosyal İstatistik adlı eserinde, “fakir, zavi tembel ve beceriksizlerin çektiklerinin, uzaktaki büyük bir hayna merhaleleri” olduğunu söylüyordu (Oosterhoff 2001: 157).
Abduh (1980: 1/134) da tarihe bakıldığında toplumsal ilerleme nin ashnda zenginlerden çok fakirlerin lehine tecelli ettiği gibi fi»-tezik sayılabilecek gözlemler, zenginlerin yoz hayat tarzına ilifkiE olumsuz değerlendirmelerle fakirleri teselli edici tarzda zorlama açıklamalar yapar. Onun, fakirliğin oluşumu ile telafi tarzına ilişkm açıklamaları arasındaki bu çelişki, diğer görüşlerinde daha da artar İkinci çelişki olarak Abduh, Mısır’da 1899-1900’da gcrçcklcse* ünlü grev esnasında verdiği fetvada olduğu gibi, fakirlerden vc »fçı
İcrckn yana tavır almak, liberalizm-kapitalizmin dayandıl^ bırcy-reddederek azel çıkarlara karfi genel çıkan savunmakla bir nır sosyalizme, 'Ammara'nın deyimleriyle bir tur “kolektivizm ve lolıdan/nre kaymıştır. Ancak Abduh’un derinden etkilendiği ve dognuian veya dolaylı olarak savundujl^ utılıtar)'anızm ve Soayal l)arwmı/.rn, aslında liberalizm ve bireyselciliğin çiKuklanydı.
‘Ammara'nm da vurguladığı gibi Abduh, çağdaş dünyada anlaşıldığı şekliyle bilimsel sosyalizm, vanı Marksizm’in ekonomik tabakalaşma, sınıf mücadelesi ve tarihî diyalektik goruşunu duşunmuş veya savunmuş değildir. Bireyin yerine kamunun maslahatını savunmak, ütopik veya bilimsel butun sosyalizm versiyonlarının ortak paydasıdır. Ancak Marksizm’de oldu^ gibi değişen, özel mülkiyete bakıştır. Hu konuda Abduh’da uçumu bir çelişki gorulur. O, Kur’An’da geçen ilgili birçok âyetin tefsiri vesilesiyle Müslümanların mallarında, toplumdaki muhtaçlara ait zekât gibi resmi vo'a sadaka gibi gayr-i resmî bir hak olduğunu ve ancak bunun intakıyla bireysel ve toplumsal gelişmenin sağlanabileceğini savunur. Bu tür bir ınfak-hayır yükümlülüğü, doğal olarak bireylerin mallan üzerinde mülkiyet ve tasarruf hakkını gerektirir. Ancak aymı Abduh, “Ey iman edenler! Aranızdaki mallan haksız yere yemeyin..." (Nisâ/28) âyetinde geçen “aranızdaki mallan" ifadesini “mallann bütüne izafesi" şeklinde yorumlayarak Platonik veya Marksist tarzda “kolektif mülkiyet” anlayışına kaymıştır. Bu durumda zaten ortak olan mülkiyetten bireylerin nasıl infakta bulunabileceği sorusu havada kalacaktır.
Dördüncü çelişki, Abduh’un sosyalist toplum tasvirinde görülür. Ona göre sosv'alist bir sistemde herkes bir diğennin mahnda hak iddia edecek şekilde tüm mülkiyet ortak olacaktır. Böv’lece insanlar ihtiy’açlannı karşılamak için diğer insanlann mallanndan medet umacağından artık çalışmaz hale gelecektir. Eğer bu tür sosyalist fikirler insanların zihinlerinde etki kazanacak olursa tüm sanayi sekteye uğrayacak ve servet üretimi duracaktır. Sonuçta bir süre sonra insanlar açlıktan ölecek hale gelecektir (Reşîd Rıza 1931: 11/11-12, Siddiqi 1982: 185). Abduh’un ilgili Kur’ân âyetini kolektif mülkiyet lehinde yorumuyla bu tür mülkiyetin toplumsal sonuçlarına ilişkin garip tasviri arasındaki çelişki ortadadır.
XIX. asırda İslâm dünyasının Batı ile “sert” (emperyalizm) vc “y^-muşak" (seyahat, tahsil) yollardan karşılaşması sonucu gclcnckıei bil^i ve eğitim anlayışlarında da kritik bir değişim meydana gtldi Geleneksel dünyada eğitimin hedefi, aileden tekkeye ve okula uzanan ortamlarda, birincil ihşkiler ağı içinde âdâb denen davranıp ku-raUannı özümseyerek kendisiyle ve dünyayla barışık, ahlaki-ıradi olarak “otonom” (kendi kendine hâkim) iyi bir insan yetiştirmekti Bu, insanların “hadd”ini bildiği hiyerarşik bir tabakalaşma fclıefe sine dayalı zanaat öğretimi alanında da geçerliydi. Ahilik teşkilatında görüldüğü gibi zanaat alanında usta/çırak ilişkisine dayab meslekî ile ahlakî eğitim içiçeydi. Loncalar, zanaat ö^ctiminın merkezleriydi. Müfredatlarının ahlakî ve entelektüel eğitimle ^ derslerini zamanla yakın temas içinde olduğu tekkeye aktaran j medreseler, yargı, eğitim ve diyanet alanlarında kadı, müderris n * imam yetiştiren öğretim kurumlan idi.
Ancak Batı’da 1500’den itibaren ortaya çıkan mekanistik evren tasavvurunun ürünü “tüzel kişilik” kavramı, hukuk başta olmak ı üzere bütün alanlarda olduğu gibi eğitim alanında da insardar-anbi geleneksel ilişki tarzım kökten değiştirecekti. Batı’da öğrenciler, bilgi yetkisini artık ucu ta Allah a çıkan bir silsilenin son halkasını teşkil eden hocasından değil, loncalar gibi tüzel kişilik kazanan üniversitelerden, gayr-i şahsi, nominal bir merciden alacaklardı.
K^tımdrki Ku devrim, atlında epittcmolojık bir devnm aniimına geliyordu Hatılı bıl|d, boylece nitel olarak sahıcıli|[b^> kaybederken üniversiteler aayetinde nicel olarak hızla artma^'a başladı. Aslını ve anlamını kaybeden bir bilgideki artışın en önemli sonucu ise do^ olarak kontrolden çıkmasıydı. Hakikat ve güzelliği hedefleyen geleneksel nitel bilgi {kncm>ietJge), giderek bilim (ırıeme) ve malûmat (mJormttti9n) denen fiıce/bilgiye donuştu.
Mı^Kİcrni/mın yeni bir dünya yaratma hedefi, maddi-dogal olduğu kadar manevî-beşeri dünyayı kapsayan bir “mühendislik" fikrini içeriyordu. Rtıncsans’tan beri bilim ve teknoloji yoluyla doğa üzerinde kurduğu denetimin verdiği güvenle Batılı insan, beşeri duny-ayı da tasarımlayabileceği vehmine kapılmıştı. Bir kolektif mesıhçılik olarak gerçekleşen Fransız Devrimi, bu tanhî muhen-dıslı^n donum noktasını oluşturdu. Ardından kökten değişen sosyal düzen, daha doğrusu düzensizliğin yaramğı meşruiyet krizinden doğan birçok siyasî ideoloji de, bu manevî mühendislik’ amacını sürdürdü. XIX. asırda radikal siyasî ideolojilerin erken başarı-sızbğının ardından devreye giren pozitivizm gibi felsefi ideolojiler ise eğirim yoluyla sosyal mühendislik vizyonunu benimsedi. Siyaset yoluyla toplum ve siyaseti dönüştürme amacı, yerini eğitim yoluyla bizzat insanı dönüştürme amacına bıraktı ki XX. asu- faşist rejimleri bu manevî mühendisliğin zirvesini oluşturacaktı.
Geleneksel dünyada geçerli elit politikasınca siyaset, formel olarak öncelik ve belirleyiciliğe sahipti. Formel olarak zira, elit politikasının formel gücü, depolirizc halkın enformel, moral gücünden geliyordu. Oysa geleneksel elit politikasına özgü siyasetin bu formel önceliğine aldanan »ydınİ2i, modem kitle politikası döneminde de bu yolla toplumu dönüştürebilecekleri vehmine kapılmışlar, ancak kısa sürede yanıldıklannı görmüşlerdir. Kolektif mesihçilik tarzında kitlesel bir politik hareket olarak Fransız Devrimi, ancak bir tepkinin boşalması olarak eski düzeni yıkmaya başarmıştı. Toplumu ortak değerler yönünde seferber edecek geleneksel entelek-
' “Manevî mühendislik” tabiri, daha çok pozitivizm vr faşizme ilişkin kuüa-nıJan yaygın “soayaJ mühendislik" tabirinden daha genel olarak çağımızda görülen "dil, kültür, toplum, tarih v». mühendisliği” gibi burun gayr-i maddî mühendislik taşanlarını kapısar.
bayan çantası fiyatları sundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder