22 Mayıs 2015 Cuma
bayan çantası modelleri ile tarih bilgisi23
bayan çantası modelleri ile tarih bilgisi23 evet arkadaslar sizinde bildigfiniz gibi bayan çantası modelleri diyorki hamlesini fçcrcktırıyordu. Modern dünyada yetersizliği ortaya geleneksel iktisadi zihniyet ile rejimi birlikte, eşzamanlı olarak d^. nuştünnek gerekiyordu. Siyasî oldu^ kadar İktisadî donuşümaı, de temelde kültürel, zihni bir yenilenmeyi gerektirdiğinin bıljnaa-de olarak Kemal, bir yandan ulusal bir kalkınma için devlet-ekaenj, iktisadın sözde-pozitif ilkelerine uygun reçeteler önerirken, dı|i| taraftan da bireylere kalkınmanın ahlakî-kültürel dinamiklerini ii|. tırlatır.
Politik ekonomi açısından bakıldığında bu kalkınma hedefi, i| bakışta çelişki içinde görünen merkanttlizm ile liheraltzfmn bağd^. tınimasını gerektiriyordu. Aslında Avrupalı ülkelerin izlcdikien ayn sosyo-ekonomik gelişim seyirlerinin geldiği noktalar açııındın böyle bir çebşkiden söz edilebilirdi. Avrupa’da liberalizm ve merkantilizm, ülkelerin tarihsel-sosyal şartlarına göre şekillenmiş doktrinlerdi. Namık Kemal ve Ahmcd Midhat gibi Osmanlı ly dınlan içinse bu öğretilerin önemi, Osmanlı insanımn motivaıyomı için görecekleri stratejik işlevden gebyordu. Örneğin Kemal (2005: 49), bir yandan milli iktisat esprili bir kalkınmayı, devletin ilftişıl hayat üzerindeki düzenleyici ve müdahaleci rolünü savunurken, «e )'andan temelde adalet fonksiyonunu yüklediği devletin halkın “lala”sı olmadığını belirterek sosyo-ekonomik kalkınmada öncciı|ı bireysel teşebbüse verir. Bu, Batılı anlamda bir İktisadî libcnliım ve ferdiyetçilik, laissfz faire anlayışını yansıtmaktan uzaktu. Bundaki stratejik amaç, bireysel iradeyi harekete geçirerek siyasî olduğu kadar İktisadî hayata da aktif kamusal katılımla modem çağa intibakı sağlamaktı.
Kemal, bu suretle bir yandan terakki kavramıyla modem çağıc gereği devlet inisiyatifli kalkınmayı savoınurkcn, öte yandın m) kavramıyla bireysel iradeye vurgu yapan geleneksel iktisadi pan-digmayı sürdürür. Böylece her zaman olduğu gibi pozitif ile normatifin tamamıyla ayrılmadığını gösterir. Örneğin kalkınma iça Avrupalı pozitif iktisat disiplininin geliştirdiği ilkelerden faydalanmayı öngören Kemal (2005: 69-79), diğer taraftan bu disipline vücut veren kapitalizmin can damarı faizi (murabaha) lanetler. Om göre çağdaş medeniyetin bozuk komplikasyonlarından biri okn faiz ve bileşik faiz, bir çocuğun orasına burasına bulaşmış pisliklm benzer, zira medeniyet, daha çok çcx:ukluk halindedir. Mcdcnivtt
çunku Mısır hakkında konuşurken ve ekonomik dcğışınyj^ ederken o» öncelikle ziraatta ilerlemeyi kasd ediyordu Ou * pekâlâ bildiği gibi Mısır’da ekonomik hayatın tabiatı vc kamusal refahın durumu hükümetin tabiatına ba^^lı olmuştu,!^ sırın iyi yöneticileri daima sulamaya itina göstermışlcrdu. Tak"^ eserinde kısa bir sure içinde tam olarak işlenebilecek ülkenin ekonomik imkânları hakkında Avrupalı bir yazardan alınml^ analiz yanında Mchmed Ali Paşa’nın zirai piolitikasının dctayi c analizini sunar. Onun ulusal serveti, faziletin, yani ahlak vç ^ min urunu olarak görmesi de geleneksel zihniyeti «urdürduA, gösterir (Wcndcll 1972: 128, Hourani 1993: 77).
iktisadi zulmü, insana hemcinsinden gelen en şiddetli ajL turu olarak görse de Abduh (1980: 1/135, l/121-149)’un konusunda dikkate değer bir düşünce geliştirdiğini söylemek joj dur. Bunun içindir ki toplu eserlerini yayına hazırlayan Muhuu. med ‘Ammara, onun bu konudaki fikirlerini “sosyal mesele" baş^ altında incelemiştir. Onun bu alandaki fikirleri, “zenginlik/fakıdıjj^ mal vc çıkar” gibi bazı temel kavramlara ilişkin genel ahlakî ve yal mülahazaların ötesine geçememiştir. Abduh, genel olarak le^. letin toplumdan nasıl kaldırılacağı hakkında net bir fikre sahip de-ğildir. Sefaleti toplumsal bir gerçek olarak veri alan Abduh, bmg karşılık zenginlerin ahlakî bir sorumlulukla fakirlerin sefalctiaı hafifletmelerini ister. Ona göre peygamberler, insanlann taleplenıu kontrol altında tutmalarını ve güçlülerin toplumdaki zayıflara, inginlerin de fakirlere yardım etmesini öğretirler. Hatta Abduh, k-kirlere sefaletlerine sabırla katlanmayı öğütlemeye kadar giderkoı Islâm tarafından cömertliği unutmayan zenginlerin sabırla dunıa-larına katlanan fakirlerin seviyesine çıkarıldığını söyler (Siddış 1982: 172-33).
İslâm, der Abduh, flıkaramn ihtiyaçlarını gidermek, dertlikrir ıstırabını paylaşmak, köleleri kurtarmak ve yolda kalmış vc evsizle re yardım etmek suretiyle zenginlerin gönüllü olarak onurlandın-cakları mülkiyetinde fakirlere ait net bir hak öngörür. Mülkhrt hakkında ise Abduh, insanlann fakir vc muhtaçlara yönelik w-kümlülükleri vc kamu maslahatının gerekleri dışında, gordükl» herhangi bir hizmetten değil, fakat sadece nüfiız suiistimaliyle hıl iddia eden değersiz insanlar tarafından taciz edilmeksizin mulb
yrtlcrini muhafaza edeceklerini savunur. Bu arada Abduh (1980; 111/456—7), bu ahlaki tavsiyeler i^lemedıg;i takdirde ne yapılacağı sorusunu fçundeme jçetirmez.
örneğin zcnj^nler fakirlere karşı tavsiye edilen ahlakı yükümlülüklerini ihmal ettikleri veya fakirler, zenginlerin sunduğu yardımı reddetmelerini sağlayacak bir onur duygusu geliştirerek devletten haklarını istedikleri takdirde ne olacaktır (Sıddiqi 1982; 172-33)? Bu bağlamda mütercim K. Cragg’ın Abduh (1966: 21)’a yönelik eleştirisi de zikre değer: “Onun zenginler üzerine eşitsizlikleri tor-pülcyici bir hayır vazifesi yüklemek suretiyle fakirlerin iğbirarını giderecek teşvik resminde bir tür ekonomik masumiyet vardır. Arap kadar Arap-olmayan İslâm dünyasında yetişen halef apolo-jetler çoğunluğu gibi o da ekonomik illetlerin süreğenliğini pekiyi değerlendiremez ve zenginlerin onun tembihlerini gerçekleştireceği ve fakirlerin belli belirsiz bir özlemle bekleyeceği bütün bir sistemi sorgulamadığı gibi hale, imtiyaz ve mahrumiyete dair temel sorulan da asla sormaz.”
İnsanlar-arası İktisadî ilişkinin doğası hakkında Abduh’un düşüncesindeki çelişkileri dört noktada gösterebiliriz, insan toplum-larında “zenginler ve fakirler” olarak en yaygın, ikili tabakalaşma modelini geçerli kabul eden Abduh (1980: 1/130—4), bu tabakalaşmaya sosyal bilimsel bir açıklama getirmeye çalışır. Ona göre fakirlik ve zenginlik, haddizatında ebedî ilâhî/sosyal yasalar olmasalar da belli ilâh! yasalara {sunnetullâh) bağlı olarak meydana gelirler. Yani onun ilk bakışta kafa karıştıran bu ayırımına göre zenginlik/ fakirlik tabakalaşması, doğrudan İlâhi takdirle doğuştan değil, ancak bir sosyal nedensellik uyarınca meydana gelir. Abduh’un “İlâhî yasa” olarak adlandırdığı bu sözde sosy'al kânun ise Sosyal Oarwi-nizmin “en uygunun bekası” ilkesidir (Adams 1968: 142).bayan çantası modelleri sundu.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder