22 Mayıs 2015 Cuma

bayan çantası modelleri ile tarih bilgilsi45

 bayan çantası modelleri


bayan çantası modelleri ile tarih bilgilsi45 evet bayan çantası modelleri sizler icin hazırladıgı  yazıalrını sizlere sunuyor ve bayan çantası modelleri diyorki ÖkIIiİcIc IsUhât Fcrmtnı, azınlıkJann yabancı iktisadi gırişım-cıkrlc baklannı ^çu^lcndirmclcnnc imkân veren, iktisadi emperyalizmi pekittiren bir belge olmuştu. Yeni düzenlemelerle saflanan ıvantajlar, Osmanlıya sadakatlerini pekiştirmek bir yana, gayri-nıuslım tebaanın dış güçlerle doğrudan veya dolaylı işbirliğine girerek ekonomik güçlerine paralel olarak siyasi bağımsızlık taleplerini daha da arttırmalanna yol açmıştı (Berkes 1978: 313). Gerek Os-manlı gerekse de Mısır’da Tanzimat ve İslâhat dâhil butun reform ve darbeler, dış-dinamikli derin iktisadi-mali krizlerin öncesinde veya sonrasında olmuştu.Osmanlı, geleneksel siyasi elitizm felsefesince uzun sure Batı’ nın üstünlüğünü siyasî ve askeri bakımdan algıladı. Ancak zamanla askeri ve siyasî üstünlüğün arkasında iktisadi üstünlüğün yattığını fark etmeye ve boylece Batı’ya misilleme mantığını da yavaş )'avaş değiştirmeye başladı. Bunu belki de şair duyarlığıyla ilk fark eden Keçeci-zâde İzzet Molla (1784-1829) oldu. Yeniçerilerin imhasından sonra 1827 yılında II. Mahmud’a sunduğu layihada o, ulemâ dâhil herkese düzenli ücret, maaş ödenmesi, ulemâ ve yüksek rütbeli görevlilerden oluşan Şûrâ-yı Mahsûs’un kurulması ve hepsinden önemlisi, hükümetin gerekli sermaye ve vergi muafiyeti kolaylıklarını sağlayarak Müslümanları İktisadî teşebbüse teşvik etmesi, ithalatı kısıtlayarak ithal-ikameci bir siyasa benimsemesi gibi ekonomi konusunda devrimci diyebileceğimiz fikirler ileri sürmüştü (Heyd 1993: 30).
Yeni Osmanlılar ise onun bu konudaki öncü gözlemlerini daha da geliştirdiler. Ancak bu da nisbî bir gelişmeydi. Niyazi Berkes (1985: 157)’e göre Yeni Osmanlılann kariyerlerinde başlı başına bir yer tutmayan iktisat, ancak siyasi davalarının bir parçası olmuş, iktisadi polemikleri, Tanzimat’ın komprador bürokrasisinin mevki kapitalizminin eleştirisinden kaynaklanmıştır. Osmanlı iktisat zihniyetindeki değişim sürecini kapsamlı bir şekilde inceleyen Ahmet Güner Sayar (2000: 326)’ın tespiti de benzer doğrultudadır. Doğal olarak onların iktisadi eleştiri ve önerileri, siyasi düşüncelerine nis-bctlc zayıf kalmış görünür. Ancak bu anakronistik bakış açısını aşarak hem sosyal dünyayı kuşatan bir siyasi düşüncenin baskın olduğu Doğulu geleneği, hem de yaşadıkları devrin genel entelek-
tııcl seviyesini gÖ7 önüne alan biri, bunu do^aJ karşıIayaraJt oİçuIü bir değerlendirme \'^pabilecekrir.
Yeni Osmanlıların “asi çocup;u” Ali Süavi, İktisadî gen emperyalizm konusunda da cidden kafa yoran bir isim olaralc rir Süavi’nin eleştirisi, öncelikle ahlakî bir perspektiften ülke ekonomisini batırdıklarını iddia etti^ Tanzimat bürokrasj.^ yönelir. Ona göre yatırım amacıyla dış borçlanma makulken Tazimat bürokratlarının yaptığı gibi cari harcamalar için ağır faizlç,^ dış borç almak devleti tedricen mali ve siyasî felakete furulci^^ Girit isyanında olduğu gibi dış borçlar, bir ülkenin siyasî bağımnj lığını zedeleyerek müdahaleye açık hale getirir. İkincisi Şuan, seleyi daha geniş bir açıdan alarak İktisadî kalkınmayı önleyen ^ musal İktisadî zihniyeti eleştirir.
Bütün tebaanın geçiminin merkezde tek elden, hâzineden lanmasını öngören geleneksel patrimonyal zihniyet, modem y^da İktisadî kalkınmaya önleyen ana faktöre dönüşmüştü. Platont düzen anlayışınca sanat ve ticaret alanında İktisadî teşebbüsün gı». rimüslimlere bırakılması, yerli halkı kaçınılmaz olarak devlet or murluğu ve tüketiciliğe ve dolayısıyla geri kalmışlığa sevk etnuşu (Çelik 1994: 66—76). Süavi’nin Osmanh ekonomi pratiğine yöod|. tiği eleştiriler yanında îmâm-ı Gazâlî gibi klasik İslâmî kaynaklın dayalı bir İktisadî düşünce geliştirme girişimi, kültürel canlanman yönelik bir ansiklopedi projesinde iktisada da yer vermesi değerdir (Sayar 2000: 247, 327).
XIX. asır İslâm dünyasında sosyal teorinin öncüsü olarak bıâ ren Namık Kemal, İktisadî analiz konusunda da öne çıktı, .\mao-mız, Kemal’in İktisadî görüşlerini tafsil eden Sayar (2000: 325-54f ın çalışmasındaki noktalan tekrar yerine onun örneğinde bu ko» daki kolektif zihnî değişimin özünü tespittir. XIX. asırda ınodtn-Icşcn bir dünyada siyaset ve iktisadın ve dolayısıyla refahın dcjtısa anlamına göre politik idealler, dolayısıyla Namık Kemal’in siyı^e^ nâmesinin söylemi de ister istemez değişecektir. Kemal (1327; 1^ adaleti geleneksel anlamıyla savunmayla devam ederken refahi'm bir kavramla ifade eder: terakki. Ona göre idarenin iki temel ııiıı “icrâ-yı adalet” ile “istihsâl-i terakkî”dir. Yeni Osmanlılar, tmkk ile soyut bir ilerleme sürecinden çok Batılı ilerleme sürecinin unji çağdaş medeniyete misillemeyi kasd ediyorlardı. Nitekim kod
(2005; 477) in â!cm-i tcrakJcî" ile *âlcm-i mcdcnivet" devimlerini birbirlerinin yerlerine kullanması, bunu gösterir. “Icra-yı adalet" ile birlikte yakından bakıldı^nda Kemal’in “istıhsâl-i terakki" ile yeni bir vizyonu simgeleyen “İktisadî kalkmma”yı kasd etti^ görülür
Mutlak üstünlük ve öz yeterlik anlayışının geçerli oldu^ bir dünyada “Allah’ın kullarının eşitli^" anlayışına dayab refahın anlamı olabilirdi. Oysa şimdi kapitalistik rekabet ve mukayeseli üstünlükle karakterize bir dünyada ancak terakki-kalkın ma sayesinde toplu ayakta kalmak mümkündü. Böyle bir dünyada geleneksel, toplumsal eşitliğe dayalı refahın ötesinde daha zengin ve güçlü toplumlara karşı ayakta kalmak için kolektif bir İktisadî güç sağlayacak kalkınmaya ihtiyaç vardı. Aksi takdirde daha güçlü ülkelerin iktisadi ve dolayısıyla siyasî tahakkümüne uğramak kaçımimazdı.
Yeni Osmanlılar, adaletin kaybıyla sonuçlanan siyasî emperyalizme karşı çıktıkları gibi, refahın kaybına yol açan İktisadî emperyalizme de karşı çıkmışlardır. Takipçileri Genç Türklerden Ahmed Rıza ise, örneğin, daha da ileri giderek benimsediği pozitivistik, matcry'ahstik dünvagörüşünce siyasetin altında iktisadın yattığı fikrine ulaşmıştı. Ona göre birey'lerin ihtiyacı, maddî dünya ile sınır-landınhyor, insanların içinde bulunduğu şartlar, ilerlemeleri gereken yönü tayin ediyordu. İktisadi yeterliğe sahip bir birey siyasî otonomiye de sahipti. Siyaset ise uzmanlara bırakılması gereken teknik bir şeydi, ona göre (Mardin 1983a: 135, 141).
Bizim tespit ettiğimiz gibi (Gencer 1993), II. Meşrûtiyet dönemi İslâmcılannın İktisadî paradigmasındaki temel değişiklik, birey-»cl-otarşik refahı öngören say (emek) kavramından, toplumsal kalkınmaya öngören i'dâd-ı kuxn)et (kuvvet hazırlama) kavramına geçişti. Şu halde Namık Kemal’in kullandığı istihsâl-i terakki ile i'dâd-t kuvvet, aslında aynı anlama gelse de terakki, Kemal’in çifte maksadına daha uygun stratejik bir kavramdı. Zira Kur’ân’dan alınan i’dâd-t kuvvet deyimi, kuvvet kavramından anlaşılacağı gibi daha çok maddî bir kalkınma ve güçlenmeyi belirtir. Oysa terakki, hem kamusal ve maddî, hem de bireysel ve manevî bir gelişmeyi ifade eder, Kemal için.bayan çantası modelleri sundu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder